Ya o göktaşı hiç çarpmasaydı....
Yazar: Oktay Ege KozakPixar’ın yirmi yıldır Hollywood’un en önde gelen animasyon stüdyosu olmasının sebebi, muhteşem teknik başarılarının yanında anlattıkları hikayelerin kalitelerinden ödün vermemeleri. Mesela 2008 yılının Wall-E’si kanımca 2000’li yılların en iyi filmiydi, ve bunun en büyük sebeplerinden biri Pixar ekibinin senaryo mükemmel olana kadar yıllar boyunca hikaye üzerinde çalışmış olmaları.
İyi Bir Dinozor ile Pixar’ın ABD’de aynı yıl içinde iki film vizyona sokmasına şahit oluyoruz, fakat bu filmin vizyonu için orjinal plan böyle değildi. Bir dinozor ve evcil hayvan olarak edindiği insan bir çocuğun doğanın sertliği arasında evlerine geri dönmelerini anlatan animasyon, aslen iki yıl önce vizyona girecekti, ve kanımca eğer başka bir stüdyo İyi Bir Dinozor’u yapsaydı vizyonu gecikmezdi. Sonuçta Pixar’da bu projenin yapımcıları, İyi Bir Dinozor’un 2013 versiyonun kötü olmadığını, sadece stüdyonun kusursuzluk isteyen standartlarına uygun olmadığını söylemişti.
İşte bu yüzden hikaye baştan yazıldı, yeni yönetmen ve ses oyuncuları bulundu, ve Pixar tamamen tatmin oluncaya kadar film üzerinde çalışıldı, ve bir kere daha stüdyonun mükemmeliyetçi yaklaşımı işe yaradı. İyi Bir Dinozor, büyüleyen güzellikte bir görsel başarıya sahip, duygusal bakımdan etkileyici, heyecanlı sahnelerine olduğu kadar hikaye temalarına önem veren bir macera sunuyor.
İyi Bir Dinozor, dinozorları yok eden ünlü meteorun Dünya’yı ıskaladığı alternatif bir gerçeklikte geçiyor. Bu olaydan milyonlarca yıl sonra dinozorlar halen Dünya’ya hakim olan canlılardır, ve basit tarla işleri yapıp küçük evler yapabileck kadar teknolojiye sahiplerdir. Pixar’ın sırf modern çocuk seyirci karakterlerle kolay bir bağ duysun diye dinozorların teknolojisini 21. yüzyıla benzetmemesi yaratıcı bir yaklaşım. İnsan teknolojisi ile bildiğimiz, doğada özgür yaşayan dinozorlar arasında denge bularak Pixar, kendine öz ve çok enteresan bir dünya yaratıyor.
Bu çiftçi dinorolardan biri de ailesinin hem yaş, hem de boy bakımından en küçük üyesi olan Arlo (Raymond Ochoa). Arlo ne yazık ki bilmediği şeylerden ölesiye korktuğu için bir türlü ‘damgasını basamıyor’ (Bir dinozorun yetişkinliğe ilk adımı attığını simgeleyen bir ayin). Arlo’nun korkaklığından bıkan babası (Jeffrey Wright), Arlo’yu ailenin yemeğini çalan bir mahluğu öldürmekle görevlendirir. Bu mahluk, mağara adamı ile köpek karışımı bir insan çocuk olan Spot’tur (Jack Bright). Arlo, How to Train Your Dragon’un Hiccup karakteriyle aynı şefkati paylaştığı için Spot’u öldüremez, ve trajik bir olay sonucunda Arlo ve Spot kendilerini evden yüzlerce kilometre uzakta, vahşi doğanın ortasında bulurlar. Arlo ve Spot eve geri dönmeye çalışırken hikayenin geri kalanı bir bakıma basit bir ‘Kahramanın Yolcuğu’ şablonunu takip ediyor.
Konunun akışı gayet kolay tahmin edilebiliyor, fakat Pixar hikaye takımı ve senaryo yazarı Meg LaFauve, basit aksiyon sahnelerine odaklanmaksa hikayenin iç çelişkilerine önem vererek taze bir yaklaşım yakalıyorlar. Filmin hikayesi, olabildiğince Arlo’nun içindeki korkuyu alaşağı edip yetişkinliğe ilk adımlarını atmasına odaklanıyor. İlginçtir ki, Pixar’ın son iki filmi olan Inside Out ve İyi Bir Dinozor, istenmeyen bir duyguyu yenmek için o duygu içinde bir denge kurmanın önemi üzerinde oluşuyor.
Inside Out’da Mutluluk her ne kadar Üzüntü’yü kovmaya çalışsa da, hikayenin sonunda mutluluğun oluşması için biraz üzüntü olması gerektiğinin farkına varıyor. İyi Bir Dinozor’da ise Arlo, korkusunu yenmek için ilk olarak korku’nun varlığını kabul etmesi gerektirğinin farkına varıyor. Bu animasyonun bir yetişkin olmanın ne demek olduğu hakkında söyledikleri, bir sürü yetişkin odaklı filmden bile daha dürüst ve anlayışlı.
İlk başta filmin inanılmaz foto-gerçekçi arka planlar ile tipik klasik çizgi film estetiğine sahip karakter tasarımlarını bir araya getirmesi biraz acayip görünebilir, fakat kanımca karakterlerin sempatik yapısı seyircinin onlarla hemen bağ kurabilmesini sağlarken gerçekçi arka planlar ise bilgisayar animasyonu teknolojisinin ne kadar geliştiğini gösteriyor. Pixar, bu bakımdan gerçekçilik ve geleneksel animasyon arasında muazzam bir denge yakalıyor.