Senaryosu, Ransom Riggs’in aynı isimli romanından (2011) uyarlanarak Jane Goldman tarafından yazılan “Miss Peregrine's Home for Peculiar Children”, iyi kötü ayrımı yapmaksızın tek bir filmini dahi ıskalamadığımız Tim Burton’ın yönetmen koltuğunda oturduğu fantastik bir drama…
Bir market de reyon görevlisi olarak çalışmakta olan on altı yaşındaki Jake (Asa Butterfield), kendisine gelen bir acil telefon üzerine amiri Shelley (O-Lan Jones) ile beraber büyükbabası Abe’in (Terence Stamp) evine doğru yola koyulurlar…
Jake’in yolda telefonla aradığı büyükbabası, güvenli olmadığı için oraya gelmemesini ve silah dolabının anahtarını bulamadığını söylemektedir…
Evet gerçekten de çekmecedeki anahtar, “bunamakta” olduğu düşünülen büyükbabanın güvenliği için Jake’in babası Frank’in (Chris O'Dowd) hünerli ellerince ortadan kaldırılmak suretiyle aslında Abe dış tehditlere karşı tamamen korumasız bırakılmıştır…
Hava karardıktan sonra vardıklarında Jake, anahtarla açarak girdiği evin darmadağın edildiğini ve “gözleri oyulan” büyükbabasının da çok kötü durumda olduğunu görerek 911’i arar…
Ama artık her şey için çok geç olup son nefesini vermekte olan Abe torununa, Emerson’ı bulduktan sonra adadaki 3 Eylül 1943 döngüsüne gitmesini söyler…
Elbette o an için Jake bu söylenenleri anlamlandıraramaz…
Bu arada Abe’in evinin sokağında önlerine aniden çıkan ve kim olduğunu filmin ilerleyen bölümlerinde öğreneceğimiz Bay Barron (Samuel L. Jackson) ile göz göze gelen Shelley’in bayağı bir koktuğunu da belirtmiş olalım…
Yaşanan travmanın ardından Dr. Nancy Golan’dan (Allison Janney) psikolojik destek almakta olan Joe flashbackler ile geçmişe giderek büyükbabasının gece uyumadan önce henüz altı yaşındayken (Nicholas Oteri) kendisine anlattığı masallardan alıntılar yapar…
Şöyle ki:
Efsane bu ya, küçük yaşlardaki Polonya göçmeni Abe, zevkle pipo tüttüren Bayan Alma Peregrine’nin (Eva Green) yönettiği Galler yakınlarındaki ufak bir adadaki çok özel çocuklar için yapılmış olan bir yetimhane de yaşarmış…
Dedesine göre orada on adam gücündeki Bronwyn (Pixie Davies) ile kardeşi Victor (Louis Davison) ve içinde arılar yaşayan Hugh (Milo Parker) ile uçabilen Emma (Ella Purnell) gibi “sıra dışı” çocuklar da varmış…
Tabii görünmez Millard’ı da (Cameron King) atlamamak lazım…
Üstelik hepsinin fotoğrafları da mevcutmuş…
On yaşına geldiğinde bu masalları okuldaki sınıfında anlatan Jake (Aiden Flowers), başta öğretmeni olmak üzere kimseyi inandıramadığı gibi büyükbabayı sahtekâr olmakla itham ederek alay da etmişlerdir kendisiyle…
Günümüze tekrar döndüğümüzde, çok üzgün olan Jake için evde sürpriz bir “doğum günü partisi” düzenlenmektedir…
İlk hediye Susie hala (Jennifer Jarackas) aracılığı ile büyükbabasından gelir…
Ne midir o?
İçinde iki yıl önce Bayan Peregrine’nin gönderdiği bir kartpostal da bulunan Ralph Waldo Emerson’un kitabıdır…
Yani Jake, büyükbabasının ölürken sözünü ettiği “Emerson” ile “adaya” dair bilgilere ulaşmıştır nihayetinde…
Derken psikolog Dr. Golan’ın onayı da alınmak suretiyle kuşlar hakkında bir kitap hazırlamakta olan Frank ile Jake, Crainholm adasına doğru denize açılırlar…
Baba oğul adadaki Kev’in (Ioan Hefin) oteline giderek yerleşirler…
Jake harabeye dönmüş olan yetimhaneyi bulur…
Zira Oggie (Nicholas Amer) amcanın (127 dakikalık filmin 22. dakikasındaki) ifadesine göre bina, 3 Eylül 1943 günü akşam saatlerinde Nazi uçaklarınca bombalanmış ve içerideki herkes de hayatını kaybetmiştir…
E, ne olacak şimdi?
Film bitti mi?
Olur mu hiç…
Mevzu tam da yeni başlıyor…
Eğer bugüne kadar halen izlemediyseniz, görsel efektlerinde etkili kullanıldığı 110 milyon dolar bütçeli bu “aile” filmini olumsuz yorumlara aldırmadan kaçırmamanızı önereceğiz…
Keyifli seyirler,