Hesabım
    Yedi Psikopat
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    4,0
    Çok İyi
    Yedi Psikopat

    Deli (işi) bir film...

    Yazar: Orkan Şancı

    Kendi kendinizin farkında olmanız, delirmediğinizin göstergesi midir? Jean-Paul Sartre bir keresinde bunu yalanlarcasına, "delilik kendinden geçmenin değil, kendinin farkında olmanın sınırlarında gezer" buyurmuştu. O zaman bu, deli bir film. Deli işi de diyebiliriz.

    "Yedi Psikopat (Seven Psychopaths)" kendi kendisinin farkında olan geveze filmlerden. Her karede "Hey, ben bir filmim" diye bağırıyor, oyuncuları ise "Bizler birer kurmaca karakteriz" diye ortalıkta dolaşıyor.

    "Six Shooter" adlı kısa'sıyla Oscar'ı bulunan Martin McDonagh, "In Bruges"deki müthiş başarısından sonra onu aşacak bir senaryo yazmakta zorlanmasını filme çekmiş aslında. Filmin baş karakteri bile (Farrell) yazar blokajından muzdarip bir senarist. Kendi senaryosundaki çatlak karakterlerle etrafı sarılmış, büyük ihtimalle filminde yer vermeyeceği bir sürü garipliğin ortasında buluveren bir kaybeden.

    Michael Pitt'in Tarantino-vari gevezelikleriyle başlayan, Christopher Walken'ın bir köpek hırsızını oynadığı, Sam Rockwell'in "gerçek" bir deliye hayat verdiği filmimiz, "In Bruges"u çeken adamın sıradaki işini merak edenler için kolay lokma. Olay "hafif bir olmamışlık" hissiyle geçiştirebilir. Yönetmenle ilk kez tanışacaklar için ise sıkıntı var. McDonagh'ın numaraları, bir yerden sonra kendini tekrarlıyor.

    Öncelikle filmde 7 tane psikopat yok (boşluğu yönetmenin kendisinin doldurduğunu varsayabiliriz). Yer yer kara komediye kayan bir macerada senarist Marty'nin başından geçenleri izliyoruz. Yeni filminin senaryosuyla uğraşırken arkadaşlarının bir mafya babasının köpeğini kaçırmasıyla, kendisini hiç olmaması gereken yerlerde bulaştı. Filmin geri kalanını da yanındaki psikopatlarla birlikte yazıyor zaten. Onun sıkıntısı, biraz da yönetmenin sıkıntısı. Zira Charlie Kaufman'ın "Tersyüz (Adaptation)"ını hatırlatırcasına, kendi tıkanıklığını aşmaya çalışan bir yazarın filmi bu.

    Arada hoş numaralar yok değil. Tom Waits'in "güzel sesten etkilenen" süper "psikopat"ı bir yana(sondaki sürprize dikkat), kızını öldüren katilin intihar etmesi üzerine, onun peşinden cehenneme gitmek için intihar eden baba, gibi "delice" yan öyküler mevcut.

    McDonagh bu kez, yetiştirmesi gereken son bir tarih varmışçasına tamamlanmamış bir öykü anlatıyor bize. Bunu, "kendisinin farkında olan film" formunda sahaya sürererek akıllıca davranıyor. Filmin belli bir aşamadan sonra atağa kalkacağını düşünenleri ise hayalkırıklığı bekliyor. Film sadece kendinin değil, klişelerden uzak durması gerektiğinin de farkında. Atağa geçmesi gereken yerlerde yerinde sayması da bu yüzden.

    Farklı bir sinema deneyimi her ne ise o tarz bir tecrübe vaat ediyor film. "In Bruges"un bir gömlek altında ama...

    twitter: orkansanci

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top