Senaryosunu, kendi hikayesinden uyarlayarak John Hodge ile beraber Joe Ahearne'nin yazdığı “Trance”, yönetmen koltuğunda Danny Boyle'un oturduğu "gizem" dolu olan bir psikolojik gerilim...
Öyle ki, her şeyi bilen ve hatta özenle tasarlayan kimliği meçhul bir kişinin dışında kimsenin çözemediği bu gizem, filmin son anına kadar da devam eder...
Gelin isterseniz filmin hikayesine bakarken, ana kahramanlarını da birer birer tanımış olalım...
Sanat müzayedecisi Simon Newton (James McAvoy) kendi satışını tamamlamasının ardından bundan sonra sırada Francisco Goya'nın "Witches in the Air / Havadaki Cadılar" (1798) isimli eserinin olduğunu belirtirken elinde baş müzayedeci Francis Lemaitre'nin (Mark Poltimore) (access) giriş kartı bulunan Franck (Vincent Cassel) ile ekibindeki Nate (Danny Sapani), Dominic (Matt Cross) ve Riz (Wahab Sheikh), çok daha önceden içeriye sokulmuş oldukları anlaşılan silah, gaz bombaları ve suratlarındaki maskeler ile müzayede salonunu basarlar...
Simon aynen tatbikatlardaki gibi anında tabloyu kaparak korumaya almak üzere kasaya doğru koşsa ve kendisini durdurmaya çalışan Franck'e dirense de aynı Franck, bayılttığı Simon'ın elindeki tablo çantasını kaparak dışarıya fırlar...
Ama o da ne?
Elindeki çanta da tablo değil sadece tablonun çerçevesi yer almaktadır...
Zira kafasını sert biçimde zemine çarparak bayılan Simon, bu olay gerçekleşmeden tabloyu başka bir yere saklamıştır bile...
Yatırıldığı hastaneden taburcu olan Simon evine geldiğinde, her tarafın darmadağın edilmiş olduğu bir manzara ile karşılaşır...
Bu da aslında Franck'ın tabloyu ilk önce Simon'ın evinde aradığını göstermektedir...
O da yetmez konuşturmak için Simon'a işkence de yaparlar...
Ancak ne yazık ki Simon, kafasına aldığı darbe nedeniyle tabloyu koyduğu yeri anımsayamamaktadır...
Daha da kötüsü hafıza kaybının bir tedavisi yahut ilacı da olmadığından yapılması gereken tek şey beklemek yani işi zamana bırakmaktır...
Fakat acelesi olan Franck bu sorunu, işe yarayabileceği doktorlar tarafından söylenen "trance / hipnoz" yolu ile çözmeye karar verir...
Ve kendisine Elizabeth Lamb (Rosario Dawson) tutulur...
Simon'ın aklına gelen bahane de otomobilinin kaybettiği anahtarlarının bulunması olacaktır...
Derken her saniyesini, Frank ve adamlarının da minibüslerinin içinden takip edecekleri ilk hipnoz seansı da başlar...
Bu yöntem gerçekten de işe yarar ve anahtarlar bulunur...
Şimdi sıra tablo da ve onun yerinin bulunacağı ikinci seans tadır...
Fakat vaziyete uyanmış olan Elizabeth, Simon'ın vücudundaki dinleme cihazından Franck'e seslenerek kendisiyle konuşmak istediğini söyler...
Amacı, herkesle eşit koşullarda Franck'in ekibine katılmaktır...
Katılır da...
Üstelik Simon'ın yaklaşık 25 milyon İngiliz sterlini değerindeki Goya'nın söz konusu tablosunun hırsızlığına, yüklü miktardaki kumar borçları yüzünden kalkıştığını da bizzat Simon'ın kendi ağzından duyarak...
Henüz dakika 41...
Elbette Frank, Nate, Dominic, Riz ve yeni ortak Elizabeth'i tabloya ulaştıracağı düşünülen hipnoz seansları, filmin bundan sonraki 60 dakikalık bölümünde de hız kesmeden devam edecek...
Yalnız turpun asıl büyüğünün, sizleri beklemekte olan sürpriz "şoklar" olduğunu belirterek yorumumuzu noktalarken, bugüne kadar fırsat bulup da izlememiş olanlara da gönül rahatlığı ile önerelim James McAvoy'un formda olduğu bu Danny Boyle filmini...
Keyifli seyirler,