Şaşırtmaca yeterli mi?
Yazar: Ceylan ÖzçelikHer eserinde, biz seyirciyi farklı bir meselenin kıskacına alırken, karakterlerini benzer kumpaslara sürükleyen yönetmenimiz Danny Boyle, biliriz ki “hareket”siz yapamaz. Boyle usulü “hareket” bu kez kendini direkt aksiyon sinemasının içinde buluyor. Ama yönetmenimizin en çok Milyoner ve 127 Saat’e işleyen seri kamerası ile kurgu dili, Trans’ta bir ‘tür filmi’ne hizmet etmeye başladığında aynı etkiyi veremiyor.
Şöyle ki… Müzayede çalışanı olan ana karakterimiz Simon (J. McAvoy), karanlık adam Franck (V. Cassel) ile anlaşır ve Goya’nın “Uçan Cadılar” adlı tablosunun çalınmasına yataklık yapar. Simon, “İyisi mi ben bu tabloyu kendime ayırayım”, deyip onu saklar. Ama kafasına aldığı darbeyle, tabloyu nereye sakladığını unutur. Hatırlatma görevi hipnozcu Elizabeth’e (R. Dawson) düşer. Mevzumuz budur. Sorun şu ki “Aman o aslında kimmiş, bu aslında neymiş”den başka hiçbir mevzumuz yoktur.
Trans, sırtını tamamen şaşırtmacalı yapısına dayamış ve onun dışındaki her şeyi boş vermiş durumda. Sürpriz sona giden yolda durmaksızın tahminler yürütmemizi rica ediyor. Merak ve şüphe, filmin derdinin (bir derdi varsa tabii) önüne barikat kuruyor. Filmimiz, ne merkezdeki hafıza olgusu ne de yan meselelerden biriymiş gibi yapan kadına şiddet hakkında bir şey söyleyebiliyor. Kaçırılan tablo Uçan Cadılar’a yüklenelim, belki oradan bir noktaya varırız, diyelim. Olmuyor… Zira filmde kargaşanın, uğursuzluğun ya da korkunun esamesi okunmuyor. Keza Trans’ta yine kendisine kritik bir yer edinmiş olan hipnoz hakkında nereye varılmaya çalışıldığı da belirsiz.
Hiç gerek yokken biçim itibariyle yer yer Guy Ritchie’lik taslamaya çalışan Boyle, Ritchie sinemasında bariz olan karakter gerçekliğini de ıskalıyor. Laga luga yapan, karakterleri “ben film kahramanıyım” diye bağıran aksiyonun en ciddi zaafı senaryosu… Oysa senaryo koltuğunda oturan iki isimden biri Boyle severler için tanıdık. Mezarını Derin Kaz ve Trainspotting’e de imzasını atan John Hodge. Hodge ve Boyle ortaklıklarından aşina olduğumuz o insani kodlar ve albenili manevralara dönüşen basmakalıplar nereye gitti? Bu tıka basa yavanlık nereden geldi?
Trans’ı baştan sona izlettiren ikili James McAvoy ile Vincent Cassel’e karizmaları ve sağlam oyunculukları için şükran sunuyorum. Hemen üçten geriye doğru sayıyorum. Parmağımı şıklattığımda tüm Boyle'cular olarak bu filmi onun çektiğini unutacağız.