Modern zamanlar, post modern hezeyanlar, post modern ilişkiler...
Yazar: Duygu KocabaylıoğluŞimdi Gel De Gör Beni (Lola Versus) modern zamanların post modern ilişkileri üzerine kaleme alınmış bir film. Düğününe sadece 3 hafta kala terk edilen 29 yaşındaki Lola, tüm hayatını sevgilisi Luke'un varlığı üzerine kurmuştur. Luke yeryüzündeki pek çok erkek gibi evlilik vakti gelip çattığında, yaşanan karmaşadan bocalayıp "ben ne yapıyorum?" deyip çekip gitme kararı alır ve Lola da bu gezegendeki pek çok kadın gibi, allak bullak olur. Geleceğini inşa ettiği yazarlık ve akademik kariyeri de sadece Luke ile kuracağı hayatta mümkünmüş gibi, mesleğinde de bir çıkmaza girer. Çünkü kadınlar doğaları gereği hayatlarını birlikte oldukları insanın üzerine kurarlar.
İşte Daryl Wein yönetmenliğinde kotarılan Şimdi Gel de Gör Beni adlı filmi tam da "bir kadının yaşamından iskele direklerinden birini çekerseniz ne olur?" sorusunu izleyiciye yönelten bir yapım. Lola bu sorunun cevabını, birçok kadının deneyimlediği üzere, önce depresyona girerek, sonra da ne yapacağını bilemeden boşluğa düşerek veriyor. Günlerce yataktan çıkmıyor, ardından filmin öyküsünü daha fazla deşmek istemeyeceğimiz detaylarla, hayatına devam etmek için kendisine çareler arıyor. Tam bir "post modern zamanlarda, post modern ilişkiler" ağında ilerleyen film, "dost bellediğiniz en yakın arkadaşınızla mesafenizi mutlaka koruyun" dercesine Lola'nın duygusal karmaşaları üzerinden bir çıkarıma da varıyor.
Filmin bizim dilimizde, popüler ve güçlü bir kadın imajı çizen Türkçe tercümesi sizi aldatmasın; zira Lola kendisini terk eden Luke'a karşı, uzun süre güçlü kadın imajını takınamıyor. "Ardından ağlayan o zavallı kız nerede şimdi?" dizilerinden çok uzakta, ki oldukça normal karşılanabilecek bir tavırla, eski sevgilisine karşı sert duvarlarını bir süre sonra yıkıyor. Bu noktada, filmin öyküsü her ne kadar modern, şehirli kadının hayatına hitap etse de ve başrol oyuncusu Greta Gerwig kanımca elinden gelen performansı ortaya koysa da oyuncu ve hikaye yönetimindeki eksiklikler filmin tam olarak içine girmenizi engelliyor. Evet, Lola üzgün, terk edilmiş, bocalamış, empati kurulması oldukça kolay bir karakter ama yaşadığı hezeyanlarda bir olmamışlık var.
Lola'nın elinde kariyeri ve yazarlık yeteneği gibi silahları varken bu zırhı kuşanması çok zaman alıyor ve biz de "topladım dağılan kalbimin her köşesini" kararlılığını görmekte epey zorlanıyoruz. İsmi "Şimdi Gel de Gör Beni" olarak çevrilen yapımdan belki daha feminist bir tavır beklediğimizden, arkasında ailesinin maddi ve manevi desteği olan Lola'nın daha çabuk toparlanmasını ve hayata kendi fiskesini vurmasını bekliyoruz; ama film biz feminist eleştirmenleri tatmin etmekten uzak bir finalle, ağzımıza bir parmak yalancı bal çalarak nihayete eriyor. Zira bu filmlerin benzer örneklerini daha önce seyrettik; maalesef izlenme rekorları kıran Sex & the City'nin dizi versiyonu bile daha feminist ve dişi bir tavra sahipti diyebiliriz.
Oyunculuklardan kısaca bahsetmek gerekirse, başrol Lola'yı canlandıran Greta Gerwig bence filmin ve öykünün gereklilikleri içerisinde elinden gelen gayreti göstermiş ama kendisinden "yorgan altında ağlayan kız"dan daha öte bir portre beklerdik. Yan rollerde, Lola'nın ‘kankası' olan, ayrıca filmin künyesinde ortak senarist olarak gördüğümüz Zoe Lister-Jones başarılı bir performans ortaya koyarken, kızların "Big Dick Nick" lakabı taktıkları Nick rolünde Ebon Moss-Bachrach oldukça inandırıcı bir yan performans sergiliyor.
Bu hafta vizyona giren filmler arasında dram ve komedi arasında gidip gelen bir yapım olan Şimdi Gel de Gör Beni, ortalama olay örgüsü anlatımı ve ortalama oyunculuklarıyla ortalama bir seyir vaat ediyor. Oysa, neredeyse Friends ya da How I Met Your Mother konseptindeki arkadaşlık ilişkilerine evrilebilecek hikayesi, daha fazlasını sunabilirdi. Yine de haksız yere terk edildiğine inanan kadın seyirciyi tatmin edecek bir yapım...