Hesabım
    Oslo, 31 Ağustos
    Ortalama puan
    3,0
    19 Puanlama
    Oslo, 31 Ağustos hakkında görüşlerin ?

    3 Kullanıcı yorumları

    5
    0 Eleştiri
    4
    0 Eleştiri
    3
    3 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.094 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    22 Kasım 2022 tarihinde eklendi
    Senaryosunu da, Pierre Drieu La Rochelle'in "Le feu follet / Will O' the Wisp" (1931) isimli romanıyla, o romandan uyarlayarak bizzat senaryosunu da yazan Fransız Yeni Dalga Sinemasının önemli figürlerinden Louis Malle'ın "Le feu follet / The Fire Within" (1963) adındaki, saygı duruşu da yapılan filminden esinlenerek Eskil Vogt ile beraber kaleme alan Joachim Trier'nin yönetmen koltuğunda oturduğu “Oslo, 31. August”; başrol karakteri Anders'i canlandıran Anders Danielsen Lie'nin göz kamaştırıcı performansına yaslanılan, etkileyici bir drama olarak geliyor karşımıza...

    Gelin isterseniz, ilkini "Reprise" (2006) üçüncüsünü de (detaylı bir yorumunu yine bu mecrada paylaştığımız) "The Worst Person in the World"un (2021) oluşturduğu "Oslo Üçlemesi"nin, bu ikinci filmine biraz daha yakından bakalım...

    ***

    Film, iflah olmaz bir uyuşturucu bağımlısı olan ve günü birliğine, tedavi görmekte olduğu rehabilitasyon kliniğinden ayrılan Anders ile Stockholm'e taşınma hazırlıkları içindeki İsveçli kız arkadaşı Malin (Malin Crépin) arasındaki:


    A - "1 Mayıs'ta, Oslo fiyortlarından suya ilk dalışımı hatırlıyorum... Bir Pazar günü, günbatımında Oslo'da araba sürüşümü anımsıyorum... Şehir bomboştu..."

    M - "Kuzey Norveç'e kıyasla, ağaçların ne kadar uzun olduğunu hatırlıyorum...

    A - "Bunu hatırlayacağım diye düşündüğümü hatırlıyorum..."

    M - "Babamın mutfakta oturmuş, sigara içişini hatırlıyorum... Kahve içişini, radyo dinleyişini..."

    A - "Ben Oslo'yu o kadar hatırlamıyorum, daha çok insanlar aklımda..."

    M - "Bislett'e gittiğimizde, kendimize ne olgun hissetmiştik..."

    A - "Tramvaylarda, otobüs ve metrolarda geçen saatleri hatırlıyorum... Davetli olup olmadığımızı bile bilmediğimiz efsanevi partilere katılmak için, bitmek bilmeyen yollar yürüdüğümüzü hatırlıyorum..."

    M - "Oslo'ya ilk geldiğimde kendimi, nasıl özgür hissettiğimi hatırlıyorum... Sonradan Oslo'nun ne kadar küçük olduğunu fark ettim..."

    A - "Annemin bana, bir süre kaldığı kiralık odayı gösterişini hatırlıyorum... Şimdi her taraf işyeri olmuş... Arkadaşlarımla, altı yaşından beri yaptığımız futbol maçlarını hatırlıyorum... Ne de olsa Osloluydum..."

    M - "Gülüşünü hatırlıyorum..."

    A - "Tenindeki tuz kokusunu... Herkes kazanacağımızdan emindi... Hayal kırıklığını hatırlıyorum..."

    M - "Yağan ilk karı hatırlıyorum..."

    A - "O zamanlar herkes sigara içerdi..."

    M - "Melankoli, nostaljiden daha havalı diye nasıl da ısrar etmişti..."

    A - "Daha önümüzde çok zamanımız vardı..."

    M - "Hatırlıyorum da, yatağım daireye sığmamıştı... Evinin önünden geçişimi hatırlıyorum..."


    Şeklinde uzayıp giden ve o an için bir türlü anlam veremediğimiz; geçmişteki mutlu günlerini hasretle yad ettikleri, Malin'in otomobilinin içindeki, Oslo turu attırıldığımız samimi bir "yol diyalogu" ile başlar...

    ***

    Ertesi sabah...

    İstifini bozmayan Malin uyumasını sürdürürken, günlük kıyafetlerini yeniden sırtına geçiren ve sigarasını yakan Anders; geceyi geçirdiği Malin'in evinden yürüyerek uzaklaşarak, intihar etmek üzere yakınlardaki bir gölün kenarına atar kendini...

    Ancak ağırlık yaparak kendisini batırması amacıyla ceplerine taş doldurmasının yanı sıra kocaman bir kaya parçasını da kucaklayarak suya girmesine karşın Anders'in bu eylemi, çok da uzun soluklu olamaz...

    Ve kalkıştığı bu intihar girişiminde başarısız olan Anders, yeniden kliniğe döner...

    ***

    Bir sonraki sabah...

    Duşunu alıp, aynanın karşısında saçlarına çeki düzen vermeye çalışan Gisle'nin (Bjorn Christian Ruud Endresen) yanında dişlerini fırçalayan Anders; gruptaki diğer insanlarla beraber, bir terapistin (Aksel Thanke) denetimindeki günlük olağan terapi seansına katılacaktır...

    Gruptakilerden Lennart Anker ve Anna Liljeroth, son durumlarına dair endişelerini itiraf ederlerken; iyi uyuyamadığı için kendini yorgun hissettiğini söyleyen Anders, sanki bir gün önce hiçbir şey yaşanmamış gibi davranmak suretiyle intihar girişimine değin tek bir kelime bile etmemektedir...

    Üstelik aynı gün içerisinde önemli bir iş görüşmesi de bulunan Anders, o konu hakkında da konuşmak istememektedir...

    ***

    Neyse...

    Hazır şehre inmişken, rehabilitasyon sürecinin tamamlanmasına iki hafta kalmış olan Anders; Albert (Teodor Svendsen) ve Julia (Julia Pihlstrom) isimli iki küçük çocukları da bulunan, yakın arkadaşlarından Thomas (Hans Olav Brenner) ile onun karısı Rebekka'ya da (Ingrid Olava), kapıdan şöyle bir uğrayıverir...

    Rebekka, evin alışverişleri için dışarıya çıktığında...

    Yalnız kalan iki eski dost, önce evin içerisinde ardından da dış mekanlarda kendi aralarında laflarlarken; Anders'in iş görüşmesinin, bir dergideki editör yardımcılığı pozisyonu için olduğunu da öğreniveririz...

    Fakat Anders, rehabilitasyon sürecinin bir parçası olan bu iş de çalışmaya pek de can atmadığı gibi gelip geçici olarak da görmektedir...

    Halbuki Thomas, Anders'in başarılı olacağından son derece emindir...

    ***

    Thomas'ın yıllardır asıl tasası ise; dostuna dair olarak bir gün duyacağı, "Aşırı dozdan hayatını kaybetti" biçimindeki bir haberdir ve Anders'in kendini bir an önce toparlayarak eski sevgilisi Iselin'e (Iselin Steiro) geri dönmesini istemektedir...

    Ama otuz dört yaşında olması sebebiyle, bırak Iselin'e geri dönmeyi, hayattaki yeni bir başlangıç için fazlasıyla geç kaldığı kanısında olan Anders; iş görüşmesine gidip gitmemek hususunda dahi tereddütler taşımakta ve Thomas'ın vakti zamanında sarf etmiş olduğu, "İnsan kendini yok etmek istiyorsa, toplum bunu yapmasına izin vermeli" mealindeki bir sözcüğüne yaptığı bir atıf sonrasında, intihar edebilecek vaziyette olduğuna ilişkin bir izlenim de vermektedir...

    Yani toparlayacak olursak, ciddi anlamda depresyona girmiş olan Anders açısından durum hiç de parlak değildir...

    Hem de Thomas'ın tüm ikna çaba ve Calle (Emil Lund) ile Mirjam'ın (Kjærsti Odden Skjeldal) verecekleri akşam yemeği davetine çağrı yapmasına rağmen...

    Dakika 30...

    "Jüri Özel Ödülünü" kazandığı İstanbul Uluslararası Film Festivali kapsamındaki gösterimlerde izlediğimiz filmin geride kalanında, siz değerli sinemasever dostlarımızı; etrafındaki insan bolluğuna karşın, kendini dünyada yapayalnız hissederek umutsuzluğa kapılmış olan Anders'in geleceğinin şekilleneceği, 65 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...

    Keyifli seyirler,
    Ogulcan B.
    Ogulcan B.

    Takipçi 236 değerlendirmeler Takip Et!

    3,0
    8 Aralık 2013 tarihinde eklendi
    Film nedense gereğinden çok fazla abartılmış hem okuduğum yorumlar olsun hem imdb puanı olsun hem metascore puanı olsun baya abartılmış ama film bu kadar abartılacak kadar iyi bir film değil baştan Anders karakterinin birkaç gününü anlatıyor,anlatırken de sıkmıyor aksine meraklandırıyor diyebilirim fakat meraklandırtıktan sonra da bence seyirciye tam olarak yumruğu vuramıyor etkileyicilik en iyi yanı görüntü yönetmenliği ve yönetmenin başarılı çekimleri diyebilirim bu kadar kısır bir senaryo anca böyle sıkmadan işlenebilirdi ,bir adamın yalnızlığını,sevgiye olan açlığını ve belki de ailenin çocuğu üzerindeki kopuk iletişimini anlatıyor fakat asıl sorun şu ki film bunu çok sade bir şekilde anlatıyor bu yüzden izlerken film ne heyecanlandırabiliyor ne de olarak avrupa filmlerini çok seven biri olarak bu film vasatı aşan fakat abartıldığı kadar iyi olmayan bir film,eğer Norveç filmi izlemek istiyorsanız Oslo, 31. August beklentisiz bir şekilde izlediğiniz takdirde iyi bir seçenek olabilir.

    6/10
    potasyum
    potasyum

    Takipçi 531 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    20 Ağustos 2013 tarihinde eklendi
    Gelişmiş bir toplumdaki bireyin yanlızlığını anlatıyor. Film genel olarak bağımlılığı da inceliyor olsada asıl konu sanırım toplumdan soyutlanmaydı. Tipik bir İskandinav filmide diyebiliriz. İnsan ilişkilerindeki soğukluğu koklayabiliyorsunuz. Filmin güzel yanlarından biri de Oslo'yu kısa bir tur atmanız. Görsel açıdan muazzamdı diyebilirim.
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top