Hayaller ve kabuslar...
Yazar: Kaan KarsanYeni dönem Güney Amerika sinemasının ardı ardına çıkardığı suç filmlerine aslında oldukça aşinayız. Lakin Gerardo Naranjo'nun bu stilize suç filmleri silsilesine eklediği enfes filmi, diğerlerine nazaran biraz daha özel, biraz daha çarpıcı. Bu nedenle gösterimi Türkiye'de sayabildiğim kadarıyla üç sefer ertelenen ve en nihayetinde sadece tek bir kopyayla gösterime giden Miss Bala'nın bu ticari sessizliği, kendisine ve salonda çarpacağı seyirciye karşı yapılan büyük bir ayıp. İşin ilginci daha önceki filmleriyle festivallerimize konuk olan Gerardo Naranjo'nun bu filmi, festival sahnemizde de kendini gösteremedi.
Dünyanın geldiği şu noktada artık suç ile özdeşleştirilmiş öncül ülkelerden biri olan Meksika'nın hayallerle dolu arka bahçelerindeyiz. Son derece naif duygularla bir güzellik yarışmasını kazanıp kendini öz bataklığından kurtarmaya çalışan bir genç kız var odakta. Metaforik bakışla suçun ortasında ve suçun karanlığından bihaber bir toplumun tipik bir alegorisi olan Miss Bala, aslında temelde birçok yargının simgesi ve birçok tezin anti-tezi.
Filmin ilk anından itibaren kendimizi, normalde bir bağ kurmakta zorlanacağımız bir dünyanın tam ortasında, filmin hissettirmeye çabaladığı her hissi duyumsarken buluyoruz. Zira Gerardo Naranjo, birçok yönetmenin elinde oldukça sıradan bir kıvam kazanabilecek bir meseleyi bambaşka bir bakış açısıyla ve bambaşka bir gözlem yeteneğiyle takdim ediyor. Önü arkası kesilmeyen uzun plan sekansları, filmin hiçbir anında kuvvetini yitirmeyen sinemasal gerçekçilik ve kusursuz görüntü yönetimi oldukça ayrıksı bir filmle karşı karşıya olduğumuzu henüz filmin ilk saniyelerinden itibaren müjdelemeye başlıyor.
Bu esnada filmin oto-sosyolojik açıdan doğru bir konumlanmayla edindiği politik taban da damarlarımızdaki diyalektikle beraber son derece ilgi çekici açılımlar sunmaya gebe. Filmin görüşüyle her mevkisiyle boğazına kadar suça batmış ülkesi hakkında bu denli karanlık bir portre çizmeye yeltenen, sabrı taşmış bir yönetmen, her yönüyle incelemeye değer bir sanatçı prototipi oluşturuyor. Miss Bala, sıradan bir suça bulaşma öyküsü üzerinden çıktığı ülkenin otopsisini yapıyor. Bu esnada da genç kızın yolculuğu üzerinden tuhaf lezzeti olan bir yol filmi tadı sunmayı da ihmal etmiyor.
Filmin tüm bu gerçekliği içerisinde kötü adam-iyi adam ayrımı yapmadan insanın kötücüllüğünü deşen ve ipliğini pazara çıkaran ağır ve rahatsız edici yapısı da "karanlık suç filmi" kalıbına evrilmesinde başrolü oynuyor. Karşımızda tüm hayatı bir korku filmine dönen, saf ve hayalperest bir kız ile onun dünyasını karanlığıyla, gerçekliğiyle ve şiddetiyle yerle yeksan eden bir suçlar ülkesi var. Son derece yetkin bir sinemayla ve üstün bir cesaretle kafasında yarattığı dünyayı her birimizin zihnine geçirmeyi başaran Gerardo Naranjo, son yılların en kuvvetli ‘arthouse' thriller'larından birinin altına imzasını atıyor.
Ülkemizde sadece İstinye Park'ta, hem de tek bir kopyayla vizyona giren Miss Bala'yı maalesef bu ticari yordam nedeniyle sinemayla ilişkisi üst düzey olan binlerce sinemasever izleyemeyecek. Hâlbuki karşımızda amiyane tabirle ‘sanat' filmi kalıplarını bir rehber olarak kullanan ve izleyiciden uzak bir noktada konumlanan bir film de yok. Uzun lafın kısası, Miss Bala, özellikle ihtiva ettiği zengin ve çarpıcı sinemasıyla şanslı seyircisini fazlasıyla tatmin edecek.
kaankarsan@gmail.com twitter.com/kkarsan