Yakın zamanın en sıradışı sinema deneyimi...
Yazar: Kaan KarsanSinema değişiyor, sinema dönüşüyor... Günümüz sinemasının en tuhaf, en yaratıcı ve en büyüleyici yönetmenlerinden biri olan Alexandr Sokurov ise bu karşı konulamaz dönüşümün alevini iyiden iyiye körüklüyor. Goethe'nin üzerinde elli yıldan fazla çalıştığı manzumesi, sanatı kökünden etkilemeye, varoluşun tüm dünyasını sorgulamaya, değişmeye, değiştirmeye ve yepyeni evrenler yaratmaya devam ediyor.
Baştan söyleyelim. Alexander Sokurov'un Faust'u kolay takip edilebilen, hatta müthiş bir yoğunlaşma ile izlenilse bile, sizi içine çeken ve kolayca anlaşılabilen akıcılıkta bir eser değil. Hatta tam olarak bahsetmek gerekirse, bilindik kalıpların tamamen dışında seyir eden, sinemanın klasik formüllerinden sadece öyküsel olarak değil görsel olarak da uzak duran ve yepyeni yollar arayan bir film. İşin ilginci bu aradığı yolları buluyor da...
Goethe'nin klasik metnindeki "ruhunu şeytana satan" ve "lanetlenen" insan çıkış noktasından hareketle günden güne daha fazla yitip giden varoluşsal mânaya ve buna karşılık derin bir arayışa sürüklenen insanoğluna doğru yol alıyor. Yitip giden anlam ve bunun peşindeki zavallı insan Sokurov'un kendine has dünyasında, bugüne kadar pek de aşina olmadığımız fotoğraflarla görselleşiyorlar.
Sokurov'un Faust'unda bulanık olmayan tek yargı, her şeyin bulanık olduğu yargısı. Zira Sokurov, kimi anlarda diyalogları, edebiyattaki bilinç akışı tekniğine yakın seyir ederek takdim ediyor ve seyircisi bu diyalogların içerisinde mantıklı bir çıkış yolu arıyor. Yanınızda ya da zihninizde varoluşa ve yok oluşa dair bir el kitabı olmadan, bu filmden düzenli bir anlam silsilesi çıkarmak neredeyse imkânsız gibi. Bu da Sokurov'un Goethe'nin Faust'unu tekrar yaratırken ana metni ne denli iyi anladığının ve olan biteni ne kadar iyi özümsediğinin net bir kanıtı.
Sokurov'un aynı anda hem çekici hem de ürkütücü olabilen görsel evreni ise sinemada nadiren tadabileceğimiz bir yabancılaşma efektini, arı bir büyülenmeyle birlikte, beraberinde getiriyor. Filmin sinema perdesini farklı bir şekilde kullanan görüntü formatından tutun da, başından sonuna sanki hiç kesilmeyen bir tiyatro oyunu izliyormuşuz hissini yaratan tavrı gerçekten sinemada daha önce rastlamadığımız türden. Tamamen özgün bir görsel yaratı ile seyircisini her an güzelce pataklayan Sokurov, aynı anda hayata dair her şeyi çağrıştırabilen bu eseri en tuhaf yollardan, en özgün biçemle peliküle döküyor.
Sanatı ve sinemayı, bu işin ortalama yönelimine göre çok daha farklı bir algıyla ele alan Sokurov, beklendiği gibi oldukça sabırlı bir seyirci bekliyor salonlara. Faust, salonda yaşayacağınız saniyelik bir kopmayla büsbütün uzaklaşabileceğiniz bir deneyim. Zaten olay şu ki: Faust bir filmden çok, bir deneyim. Öyle bir deneyim ki ortada her kişinin farklı şekillerde zihninde tekrar tekrar canlandıracağı ve yepyeni sonuçlara varacağı bir anı vaat ediyor. Bu da içinde bulunduğumuz on yılın en akılda kalıcı sinema olaylarından biriyle yüzleşmemizi sağlıyor.
kaankarsan@gmail.com
twitter/kkarsan