Hesabım
    Gergedan Mevsimi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,0
    Yetersiz
    Gergedan Mevsimi

    Bildiğimiz Bahman Ghobadi'den uzakta...

    Yazar: Banu Bozdemir

    Genelde İran sinemasını, özelde Bahman Ghobadi'yi çok severim. Çok değil beş yıl evveline kadar arka arkaya izlediğimiz İran sinemasında en fazla dikkatimizi çeken şey gerçeklikti. Zaman zaman amatör kaçan bakış açıları yansısa da kameradan, onu un ufak edecek kadar güçlü ve gerçekçi bir sinema algısı var İran sinemasının. Canımızı acıtan, ülkesinin yasakçı politikasının altında ezilmiş gibi görünen ama aslında içten içe başkaldıran filmler izledik İran sinemasında.

    Ghobadi'nin bana göre en yürek burkan filmi Sarhoş Atlar Zamanı (Zamani baraye masti asbha) 'dır. Evet, daha çok çocukların sırtlandığı oyunculuklara alışkınız İran sinemasında. O yüzden doğal bir akış, zaman zaman sırıtan ama doğallığından bir şey kaybetmeyen oyunculukların ağırlığı altında eziliriz. Sarhoş Atlar Zamanı, yoksulluğun hüküm sürdüğü bir coğrafyada çıkış yolu arayan bir sinemanın gerçekliğine denk düşüyordu, aynı şekilde Kaplumbağalar da Uçar (Lakposhtha ham parvaz mikonand) da öyle...

    Sinemanın politik dönüşümü İran'da tamamlandı sanki, yani yavaşladı, duruldu. Abbas Kiarostami ülkesinin sınırları dışında başka bakış açılarının peşinde, kimisi tutuklu, kimisi yasaklı, kimisi de devrimden kaçmayı başarmış bir halde inzivada... Filmde 30 yıl tutuklu kalan ve sonrasında serbest bırakılan İranlı şair Sahel Farzan'ın hayatı anlatılıyor. Filmi izlerken aklıma devrim sırasında Fransa'ya kaçmayı başarmış ama hep bunalım ve umutsuzlukla hayatını tamamlamış yazar Sadık Hidayet geldi. Onun da hayatının filme alınmasını çok isterim. Tabii geçtiğimiz aylarda vizyona giren, tutkuyla aşkla meşk eden ve bunların kaybıyla yok olan bir hayatın izini süren Azrail'i Beklerken (Poulet aux Prunes) filmi de hemen hemen aynı duygusal minvalde çıkmıştı karşımıza...  Aslında Gergedan Mevsimi (Rhino Season) konu olarak, bir aşka, o aşkın kaybıyla hüzne dönüşen bir akışa bırakıyor kendisini. Ama nedense filmde eksik olan gerçeklik her şeyin üstüne siniyor filmde.

    Ghobadi, ülkemizde çektiği filmde karma bir oyuncu kadrosuna imza atıyor. Ünlü İtalyan oyuncu Monica Bellucci de var, Yılmaz Erdoğan da. Ülkesini devrim sırasında terk edip Amerika'ya yerleşen ve 35 yıldır oyunculuk yapmayan İranlı oyuncu Behrouz Vossoughi de var kadroda. Üçlü aşk eksenine sıkıştırabileceğimiz film devrimle unufak olan hayatların izini sürüyor. Sahel Farzan ülkesinde 30 yıl tutuklu kalıyor, çok sevdiği karısı da tutuklanıyor ama ona aşık olan şoförü tarafından özgür bırakılıyor. İslam devriminin insanların sosyal dengelerini bozduğuna dair bir ipucu...

    Gelelim filmin sorununa... Bir kere film fazlasıyla imgelere sığınmayı tercih ediyor, iç dünyanın tutkusu ve karmaşası gerçeklikten çoğu kez ve zamansız bir şekilde kopuyor. Tabii biz de Nuri Bilge Ceylan'a fazlaca yaslanan ve bizi usandıran bu tarzı çok bildik bulduğumuz için sıkıldık. Yani Üç Maymun ve Uzak arası bir film gibi. Tabii asıl mesele bildik bir sinema dilinin sıkıcılığı değil, konunun bir türlü açımlanamaması, uzatılması, sessiz anlara ve imgelere yedirilmesi. Bir de zaman zaman Yeşilçam melodramlarının içindeymiş gibi hissetmemiz, ama nedense filmin duygusuna bir türlü erişememiz de bu filmi yetersiz bulmak için bir neden!

    Bahman Ghobadi İran'dan çok Kürt kimliğiyle öne çıkan bir yönetmen. Sürgün yaşamış, ülkesine tepki duyan bir yönetmen. O yüzden yönetmenlerin kendi ülkelerinin dışında, kendi ülkelerinin gerçekliğinden uzaklaştığını düşünmüyorum. Her ne kadar Kiarostami böyle yapsa da! Ghobadi İslam devriminin yıkıcı etkisini, insanları yerlerinden yurtlarından kopardığını anlatıyor ama neden bu kadar gerçekliğin arkasına saklandığını anlamak güç. Filmin bir tarafı yavaş yavaş akarken Belçim Bilgin'ın oynadığı karakterin neden bu kadar aktif olduğunu anlayamıyoruz, filmin ana akışına müdahale eden bir basitlik var orada! Tabii ki her karakterin açılımı aynı olacak diye bir şey yok ama o da inandırıcılıktan uzak bir tipleme!

    Filmin iyi taraflarından biri de aşkın kötü tarafını oynayan Yılmaz Erdoğan. Filmin yolunu çizen kişi olarak gayet başarılı, Monica Belluci genelde sustuğu ve beklediği için oyunculuk adına fazla bir şey vaat etmiyor. Belçim Bilgin Erdoğan fazla göze batıyor, Beren Saat aynı ifadelerle ezik kızı oynuyor. Behrouz Vossoughi ise yıllar sonra oyunculuğa dönmenin zevkini çıkaramıyor bence...

    Sonuçta film yasaklı olmanın, dağılmanın, kadın olmanın zorluklarına uluslararası çapta ayna tutmaya çalışan bir yapım ama nedense ilerlemiyor, etkilemiyor, içine sokamıyor ve bir Ghobadi bakış açısı olduğunu bize hissettirmiyor. Yönetmenin diğer filmlerini izleyenler ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklardır...

    twitter.com/BanuBozdemir

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top