Gerilim sinemasının son 30 yılını kaçıranlara...
Yazar: Kaan KarsanKayıp (Gone) filmini bir tür kategorisine sokarken ve psikolojik gerilim derken bile içimiz acıyor. Zira evet, ortada hakikaten de psikolojik bir şeyler var; ancak bunların hiçbiri herhangi bir gerilim ihtiva etmiyor. Son yıllarda ardı ardına peydah olan seyirciyi finaline değin muallâkta bırakmaya çabalayan onlarca ‘psikolojik' gerilim içerisinde son derece gereksiz konuma sahip bir eserle karşı karşıyayız. Vasat bir televizyon filmi estetiği, ‘bitse de gitsek' tadındaki oyunculuklar ve büyük boşluklarla dolu bir senaryo da cabası...
Brezilya'dan Hollywood'a ithal edilen Heitor Dhalia'nın sipariş usulü çekeceği filmlerin ilki gibi görünüyor Gone. Film, muhtelif zihinsel problemleri olan ve paranoya dolu bir genç kızın kız kardeşinin kaybolması üzerine başladığı yalnızlık dolu araştırmaya odaklanıyor. Bu esnada bu kızcağızımın geçmişi nedeniyle polis ona inanmıyor ve kızımızın söylediği hiçbir şeyi ciddiye almıyor. Bu da Amanda Seyfried tarafından canlandırılan Jill'in, gitgide daha da tehlikeli bir boyut kazanacak olan bu maceraya tek başına atılmasına ve yalnız kalmasına yol açıyor.
Kısacası "Başkarakterimiz deli mi yoksa değil mi?" sorusu, bu filmi izleyecek olan seyircinin cevabını merak edeceği ve etrafında gezeceği tek soru. Bu nedenle herhangi bir şekilde çok yönlü, sarsıcı ya da etkileyici bir film beklemeyin. Zira karşınızda merakınızın dakikadan dakikaya biraz daha azalacağı bir film bulmanız pek muhtemel. Zaten yönetmen ve yapımcılar da filmlerinin çapından haberdar olduklarından Gone'ı olduğundan büyük göstermeye çabalamaktan şiddetle kaçınıyorlar.
Bu arada, Gone'ın toplamda doksan dakikalık bir süreye ulaşması tam anlamıyla bir sinemasal mucize. Bir kısa metraj olarak çekilse dahi eğreti duracak bir öykü, doksan dakika civarına erişmeyi başarıyor. Elbette bunda yazılmış manasız diyalogların, yok yere uzatılmış sahnelerin ve tek bir karakter çatışmasından medet uman senaryonun katkısı büyük. En azından bu bakımdan filmin yaratıcı ekibini tebrik etmek gerekiyor.
Yönetmenimizin çeşit olsun diye takip sahneleriyle süslediği ve ‘karanlıktan atlayan kedi' gibi gerilim janrında binlerce kez kullanılmış basit klişelerle gerilim kattığı filmi için aslında herhangi bir oyuncu performansına gerek olmasa da Hollywood filmlerinde yavaş yavaş yıldızı parlayan Amanda Seyfried elinden geldiğince bir şeyler yapmaya çabalıyor. Yer yer gerçekten korktuğunu, telaşlandığını hatta neredeyse ağladığını dahi bize hissettirebilen Amanda Seyfried filmin ‘vasat' kavramının yanına yaklaşabilen tek unsuru belki de. Diğer oyuncuların ve hatta bazı mekanların da gereksiz birer ‘gerilim filmi' öğesi olduklarını da üzülerek eklemeliyiz.
Gone filminin içerisindeki mantık hatalarından bahsetmeye çalışırken, kendimizi filmin kendisinin bir mantık hatası olduğunu dile getirirken bulabiliriz. Evet, 2012 yılında, daha önce çekilmiş onlarca, belki de yüzlerce benzerini hiçe sayarak böyle bir film yapıyor olmak bir ‘mantık hatası'. Gerilim sinemasının son yirmi yılını kaçırmış sinemaseverler dışında kimseye tavsiye edebileceğimiz bir film değil karşımızdaki.
kaankarsan@gmail.com