Vakit öldürmek için birebir...
Yazar: Fırat Ataç2010'un en iyi animasyonlarından biri olarak gösterebileceğimiz Çılgın Hırsız, kolaylıkla anlaşılabilir bir biçimde devam filmiyle taçlandırıldı. Ülkemizde vizyona girmesi biraz zaman alan ve bundan dolayı tatil dönemini ıskalayan Çılgın Hırsız 2, 'iyi kalpli kötü' Gru (Steve Carell)'nun hikayesine kaldığı yerden devam ediyor.
İlk filmdeki 'ay çalma' çalışmaları esnasında üç yetim kızı evlat edinen, onlar sayesinde içindeki iyiliği keşfeden Gru'nun gidişatı ikinci film bazında büyük farklılıklar gösteriyor. Hırsızlık ve kötü adam olabilme hırslarını rafa kaldıran kahramanımız, çocukları, yardımcısı Dr. Nefario ve olabildiğine mizah ustası "minyon"larıyla reçel/marmelat işine girmiş durumda. Bu hal, kendisine ulaşan bir yardım çağrısıyla bozuluyor. Kötülere karşı kurulan birim tarafından, enjekte edildiği canlıları kontrolden çıkaran bir serumu bulması rica edilen Gru'ya yeni macerasında eşlik edecek kişi ise hiperaktif taze ajan Lucy (Kristen Wiig). Anlayacağınız 'aşk kokusu var, havada aşk kokusu var.'
Henüz filmin başında balonlar, peri elbiseleri, reçeller, masallar ve geleceği apaçık belli olan bir eş figürü hayaliyle yoğrulmaya başlanan yeni Gru, ne yazık ki ilk filmin sevilen karakteri değil. Bu olumsuzluğun üzerine eklemlenen 'iyilerle kötülüğe karşı savaşma' eylemin filmin gidişatının değil, ana fikrinin bir parçası olması da pek yerinde bir tercih sayılmaz. Zira artık kötülük hırsından ziyade sevgi ile doldurulmuş bir ana karakterimiz var ve bu durum Çılgın Hırsız evreninde pek işlemiyor. İlk filmin yetişkinleri de güldürebilen zeki diyaloglarının yerinde yeller esiyor, aile komedisi ile romantik komedi arasında sıkışmış yeni tür seçimi çoğu zaman 'durumu kurtarmaya' oynuyor.
Karakter değişiminin yarattığı büyük çaptaki bu zararı bir kenara bıraktığımızda ise ikinci falso gözümüze çarpıyor ne yazık ki... Senaryosuna görmezden gelinemeyecek kararsızlıklar ve hasarlar barındıran animasyon, serumu çalan şüphelileri bulma sürecinde iyice sallanıyor. Lucy ve görev veren birim sayesinde yaratılan Bondvari atmosferin havada kalması, kötü karakter çeşitliliği yaratılamaması ile birebir ilintili. Takip anlarının bir alışveriş merkezine tıkılı kalması bize Wreck-it Ralph'ın şeker dünyasına duyduğumuz öfkeyi hatırlatırken, her sıkışma anında devreye giren Minyonlar sayesinde rahatlayabiliyoruz sadece...
Minyonların ilk filme nazaran daha çok kullanılması yetersiz senaryonun hava yastığı durumunda. En zekice hamlelerden biri olan 'serumla biçim değiştiren Gremlinler...pardon Minyonlar', kahkahaların ana kaynağı olurken, çocuklardan en sıkıcı olanına ayrı parantezler açılması duraklama anları olarak göze çarpıyor.
Çılgın Hırsız 2, bütün olumsuzluklarına rağmen pişmanlığınızı belli bir seviyede tutmayı başaran, vakit öldürme yeteneğini göz ardı edemeyeceğimiz bir iş. Normal şartlar altında haz etmenin pek de mümkün olmadığı Pharrell'in Despicable Me parçası ise mümkünse her filmde çalsın...
firat_atac@hotmail.com / twitter: firatatac