İSPANYOL SİNEMASINDAN BİR GERİLİM BAŞYAPITI İLE KARŞI KARŞIYAYIZ KAÇIRMAYIN BU MUHTEŞEM FİLMİ 10/10
İspanyol sinemasının psikolojik-gerilim türünde başarılı örnekleriyle son yıllarda oldukça sık karşılaşıyoruz. Bu kategoride izlediklerim arasında en iyilerden biri hakkında yazmaya geldim.
2011 yılı İspanya – Kolombiya ortak yapımı film, aşk ve ihanet karşısında takınacağınız tavrı sorgulamaya davet ediyor. Av – avcı ilişkisinden dem vuracağım çünkü Adrian, Belen ve Fabian’ı izlerken kendimi onların yerine koyduğumda hissettiğim, tam kalbinin ortasından vurulmuş bir av olduğumdu. Bu film geneliyle bir avcı konumunda ve merhametsiz bir avcı.
Sıradan bir hayalet filmi sanmıştım, ilk dakikalarımdı. Ama olay örgüsü aniden öyle bir manevra yapıyor ki, geçiş noktalarının basitliğine aldırmıyorsunuz. Açıkçası bunun için size zaman tanımıyor. Film, her bir strateji için özel bir silah kullanıyor ve siz o anın, dehşetin gelmesini ve sizi bulmasını istiyorsunuz.
Farklı bir hikâye, özgün bir senaryo ve sırrını koruyan bir son. Her an her dakika başroldesiniz ama bir oyuncu olarak değil de hayatta var olduğu müddetçe mücadelesi olan sıradan bir insan olarak. Klişe bir korku filminde olduğu gibi varlığı tanımlanamayan, olağanüstü bir siluet değildi izlediğim. Filmin Hollywoodvari hayaletlerden oldukça farklı bir odak noktası vardı. Çoğumuzu rahatsız edebilecek kadar gerçek bir korku, ürpertici. Bir insanın kendisiyle yüzleştiği anlardan birinde hayatı üzerine iliklerine kadar hissedeceği türden ve çarpıcı.
Adrian’la ilgili şüpheleri olan Belen, aşklarını bir teste tabii tutar. Ama basit oyunu planladığı gibi gitmez. Tüm hayatını etkileyecek psikolojik bir gerilime onunla birlikte adım atarız biz de. Bir panik odasında Belen’le birlikte odadan kurtulmanın derdinde ve hayatlarımızla mücadele içindeyizdir an itibariyle. Bu tercihin yorması gerekir belki de… Ama bir istisna olarak kurgu ve planlama harikası La cara oculta, etkileyici bir anlatı sunuyor.
Aynanın bir sırrı vardır ve bu sır onu camdan ayırır. Filmde bunu iki şekilde yorumladım. Birincisi; her izleyenin fark edeceği bir sekansın temel cümlesi… Doğrudan bir anlatım. İkinci anlatım ise dolaylı olduğundan tamamen kendi yorumumla değerlendireceğim. Tanıdığımızı düşündüğümüz insanların farklı tutkuları bizi çeker. Sürekli ulaşmak ve bir parçası olmak isteriz. Sevdiğimiz insanların sınırlarını aşmak en büyük tutkumuzdur. Ve bunu çoğu zaman diyaloglarla gerçekleştiremeyiz. Bu bir camın ardından bakmak gibi olur onlara. Ve onlar bunu alelade bulur. Bu durumda onların iç dünyasını, tutkularını ancak izin verdikleri ölçüde bilebiliriz ve bu da bizim hoşumuza gitmez. Çünkü tatmin etmez. O tutkulara ulaşabilmek için onlara bambaşka açılardan bakarız. Onların bizi göremeyeceği açılar ararız, boşluklar. Baktığımız şey aslında bizim duygularımızın, hırslarımızın yansımalarıdır. Dikkatle bakarsak kendimizi görürüz o yansımalarda da. Bunu fark ettiğimiz anlardaysa rahatsız oluruz. İşte La Cara Oculta filminin izleyicisine yaptığı bu, onu kendisiyle baş başa bırakmak. Seyirciye, “Kendinle yüzleşmeye hazır mısın?” sorusunu sormak.
Quim Gutierrez’in etkileyici performansının yanı sıra Clara Lago ve Martina Garcia’nın da aşağı kalmayan performansları ve ziyadesiyle güzellikleri filmin artılarından sadece birkaçı. Farklı bir film izlemek istiyorsanız, avcı avını bekliyor. Bu filmden sonra birkaç gün kontrollü ve tutarlı yaşayabilirsiniz çünkü hırs ve tutkularınız uyandırılmak üzere benden söylemesi…