Hesabım
    Sen Gitmeden Önce
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Sen Gitmeden Önce

    Gençlik ve müzik tutkusu arasında gidip gelen bir yapım...

    Yazar: Misafir Koltuğu

    Dizi ve sinema sektörleri arasındaki ilişki cephesinde dengelerin değişmeye başladığı şu günlerde, televizyon özlemle andığı o şaşalı günlere yakınlaşmanın heyecanını yaşıyor. Usta yönetmenler ve önemli yapım şirketleri, yapımcılıklarını yürüttükleri dizileri, gerek senaryo gerekse prodüksiyon anlamında sinemadan aşağı kalır yanı olmayan bir kaliteyle izleyici huzuruna sunarken; çoğu dizinin, uzun yıllar ekranda kalabilme avantajını da kullanarak izleyiciyle arasında sarsılmaz bir bağ oluşturuyor.

    David Chase yarattığı The Sopranos dizisiyle 1999 yılında izleyicisini ilk kez selamladığında, sinema ve televizyon arasındaki nitelik farkını kapatan öncüllerden biri olabileceğinin farkında mıydı bilmiyoruz;  ancak The Sopranos’un ilginç ve tartışmalı final bölümünün ardından ortalıktan kaybolup, beş sene sonra hem de bu kez sinemayla geri dönüşünü, onun için büyük bir önem taşıyan Sen Gitmeden Önce (Not Fade Away) , müzik ve nostalji söz konusu olduğunda tepkisiz kalamayan izleyiciyi yakından ilgilendirecek, müzik belgeseli tadında keyifli bir film.

    1960’ların yaşamsal ve kültürel açıdan büyük bir değişim yaşayan dünyasını, bu dönemde savaş ve suikastlerle kaderini yeniden inşa eden Amerika portresi üzerinden sunmaya çalışan film, kendine başkarakter olarak öncelikle müziği, ardından da New Jersey’nin banliyölerinde yaşayan ve bir gün müzik sekötüründe ünlü ve başarılı olmanın hayallerini kuran bir grup genci seçiyor. Kendi deyimiyle çelimsiz ve müzik alanında yeteneksiz Douglas’ın da dahil olduğu amatör müzik grubu, değişen ve dönüşen genç jenerasyon içerisinde kendine yer bulmaya çalışıp, yaşadığı yerde hatrı sayılır bir şöhrete kavuşmaya çalışıyor. Douglas (John Magaro) müzikle birlikte insanların, insanlarla birlikteyse yaşadığı dünyanın televizyonlarda gösterilmeyen ya da okullarda anlatılmayan gerçeklerini keşfetmeye başlıyor; uyuşturucu ve müzik deryasına yapılan bu keşif, genç nesil ve aileleri arasındaki uçurumu dipsizleştirirken; geleneksel ile yeni olan bir kez daha karşı karşıya geliyor.

    Dünyanın müzik yazgısını değiştiren The Beatles, The Rolling Stones, James Brown, The Twylight Zones ve daha nice müzisyene saygı duruşunda bulunan film, arka planda tutarlı bir büyüme hikayesi ritmi yakalamaya çalışıyor. Daha önce Cameron Crowe'un türün başyapıtlarından Şöhrete İlk Adım (Almost Famous) filminde tutturduğu müzik ve hikaye ahengini yakalama konusunda sıkıntıları olsa da, kendi içerisinde tutarlı adımlarla ilerliyor. Neticede anlattığı hikayenin özgünlük anlamında kısır bir yerde konumlandığının farkında olan David Chase, filmin her anına koşulsuz müzik sevgisiyle birlikte döneme dair sosyokültürel yorumlarını aşılıyor.

    David Chase, filmin kurgusunda ya da dizi estetiğini çağrıştıran görsel seçimlerindeki aksaklıklara rağmen ilk sinema deneyimi için başarılı bir işçilik çıkarırken, hikaye anlatıcılığı konusunda, gelecek zamanlarda daha özgün bir tarz tutturması yönünde umutlarımızı artırıyor. Sonuç olarak izleyenine yeni ve benzersiz bir izlence sunmadığının bilincinde olan Not Fade Away, tarihin hem kültürel hem de politik anlamda önemli dönüm noktalarından biri olan bu döneme atılmış değerli bir bakış olarak kabul edilebilir.

    Gülçin Kaya

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top