ÇOK ÇOK BEĞENECEĞİNİZ SÜPER BİR BİLİMKURGU FİLMİ 10 /10
İnsanlar ve makineler arasındaki mücadelenin edebiyat ve sinemadaki yeri kuşkusuz herkesçe biliniyor. İnsanlar, kendi hayatlarını riske atmaksızın istediklerini gerçekleştirebilmek adına robotlar yapıyor, onlarla fazla vakit kaybetmemek ve tehlikenin pek az olduğu hayatlarını doyasıya yaşamak için onlara yapay zeka veriyor, bir köleden farkı olmadığını fark eden makineler isyan başlatıp dünyayı ele geçirmeye karar veriyor, sonunda da insanlık yaptığı “hata”yı düzeltip robotları hayatlarından çıkarıyor. Bu klasikleşmiş senaryonun dışına çıkan ve popüler kültürce de benimsenen ilk yapım olan WALL-E’nin ardından, robotları farklı bir pencereden ele alan filmlerin sayısı da arttı. Neill Blomkamp’in üçüncü uzun metraj filmi olan, başrollerini Dev Patel ve Hugh Jackman’ın paylaştığı Chappie, bu farklı pencereden klasikleşmiş robot filmi perspektifiyle bakan bir yapım olarak dikkat çekiyor.
chappieJohannesburg, 2016 yılında olunmasına karşın hala suçla mücadelenin başarısız olduğu bir şehirdir. Fakat gelişmekte olan teknolojinin son ürünü olan robot polisler, bu derde deva olacaktır. Robot üreticisi bir şirketin ürettiği robotlar sayesinde şehirdeki suç oranı düşer, şirket hisseleri tavan yapar ve şehirdeki hemen hemen herkes durumdan fazlasıyla memnundur. Bu durumdan memnun olamayanlar ise suçlular ve robotların yaratıcısı Deon (Dev Patel) ile aynı şirkette çalışan fakat farklı robot projeleri çizen eski komando Vincent’tır (Hugh Jackman). Deon, yarattığı düzenle yetinmemektedir, onun amacı gerçek bir yapay zeka yaratmaktır. 3 yıla yakın süren çalışmanın sonunda amacına ulaşır fakat şirket ona test için uygun robot vermekte gönüllü değildir. Parçalanmak üzere olan robotlardan birini kaçıran Deon, eve giderken üç kişilik bir çete tarafından kaçırılır. Robotların tasarımcısı olduğu için ondan beklenen, polis robotlarını etkisiz hale getirmesidir. Fakat bunu yapamayacağını söylediğinde geriye bir tek elindeki yapay zeka ve kaçırdığı robotu kullanma seçeneği kalır. Bir test de olsa, işlem başarılı olur. Fakat robot kendi zekasına sahip olduğu için, bilincine bilgi işlenemez, bilgileri kendisi işlemek zorundadır. Kısacası bir robot değil, bir bebekle baş başa kalırlar. Fakat Chappie adını koydukları çocuk, çabuk öğrenen bir zekadır. İnsandan daha üstündür. Çevresine alışır, sıradan bir insan gibi davranmaya başlar. Her insan gibi hisseder, duygular yaşar. Ve yine her insan gibi, yaşamayı ister. Ancak akülü bir robot olan Chappie’nin ömrü pek de fazla değildir. Çetenin amacı büyük bir vurgun yapmakken Deon, evrimsel süreci bir adım öteye taşımanın uğraşındadır. Bütün bunlar olurken başka amacı olan biri daha vardır: Deon ve robotlarını ortadan kaldırıp sonunda hak ettiği başarıyı elde etmeyi bekleyen Vincent.
Her ne kadar “özgün” de gözükse aslında Chappie birçok filmin bir araya getirildiği bir yapım. Terminatör serilerindeki gibi kurtarıcı robot oluşu, Robocop’taki gibi robotların polis kuvveti olarak kullanılması, WALL-E’deki gibi insani yanlarını göstermesi, aynı Lucy’de olduğu gibi bilincin en üst noktaya ulaşması durumlarıyla Chappie, bir “yansımalar bütünü” olmaktan ibaret. Fakat hem tüm bu yönlerin özenle bir araya getirilmesi hem de içinde robot ve insan motifleri olan bilimkurgu filmlerinin çoğunlukla birbirinden etkilendiği gerçeği, durumun olumsuz eleştirilere mahrum bırakılmaması için geçerli iki sebep.
Filme dönecek olursak, filmin en büyük problemi mantık hatalarının büyüklüğü. Bunlardan ilki Chappie‘nin zırhı. Bir mühendis gözünden düşünün. Seri üretime geçmiş ve maliyeti azaltma derdindesiniz. Elinizde hiçbir duygusu olmayan yapay zekalar var. Onlar için bir sinir sistemi oluşturur musunuz? İnsan derisinde olduğu gibi zırhın her milimetre karesine reseptörler –ki hassas ve de maliyetli- yerleştirir misiniz? Hayır. Zaten filmde de böyle bir sistem üretilmiyor, ama ne hikmetse Chappie’nin böylesi bir sinir sistemi var ve dokunduklarını hissedebiliyor. Filmdeki bir diğer büyük mantık hatası ise kask sahnesiyle ilgili. Kaskın, insan beynindeki sinirsel aktiviteleri algıladığının film içinde birçok kez belirtiliyor olmasına karşın küçük bir çiple çalışan Chappie’nin hangi sinirsel aktivitelerini algıladığı sorunsalına bir çözüm üretilmiyor.
Karakter analizi, oyunculukları ve de Chappie’yi kabullenme ve algılama sürecindeki gerçeklikten uzak durumu atlayıp, Chappie’ye değinmenin daha gerekli olduğuna inanıyorum. Filmin başında Deon, yapay zeka üzerine yapılan çalışmaların evrimsel sürecin bir sonraki adımı olduğunu vurguluyor, bu amaç uğruna yıllarca çalışıyor. Başardıktan ve Chappie’yi yarattıktan sonra ise bir sonraki evrimsel basamağı eğitmeye başlıyor. Ona bir ahlak (hayır, kesinlikle “etik” söz konusu değil) aşılamaya çalışıyor, “doğru”yu öğretmek için çabalıyor. Fakat Deon’un bu tavrı üzerinden başlatılan, daha sonrasında da Chappie’nin yargılarıyla netleşen insanlık eleştirisi de bu noktada belirginleşiyor.
Filmin evrimle açılıyor olmasına karşın devamı boyunca bu yönde hiçbir belirtmenin yapılmaması, vurgunun değiştirilmesi ve konunun tam anlamıyla arka plana atılmasıyla, ana temadan sapılmasına yol açıyor. Üstelik Chappie’nin son bölümünde evrimin yeniden ana tema gibi işlenmesi aradaki eksikliğin etkisini arttırıyor. Hele ki başından sonuna kadar John Locke’a ait felsefi yapının görüldüğü bir yapımda finalin desteklenmeyen ideolojisi fazlasıyla havada kalıyor.
Chappie, görsel efektlerin etkin kullanıldığı ve insanı aksiyona doyuran bir yapım olarak dikkat çekiyor. Aksiyonun neredeyse hiç hız kesmediği filmde izleyici, zamanın nasıl geçtiğini gerçekten de anlayamıyor. Görsel olarak eleştirilebilecek tek sahnesi (benim için), Hugh Jackman’ın oynadığı Vincent karakterinin Chappie tarafından yerden tavana fırlatıldığı sahne. Çünkü sahnede kullanılan “bebek”, gerçekçiliğe dair en ufak özellik taşımıyor. Bu sahne dışındaysa film görsel efektlerle bezenmiş aksiyon dolu bir yapım. Aksiyon severlerin memnun kalacağını söyleyebilirim.