Orijinallikten uzak bir taklit...
Yazar: Oktay Ege KozakSon zamanlarda bilim kurgunun yeni üstadı olarak görülen Güney Afrika’lı yazar/yönetmen Neill Blomkamp, geçenlerde hem eleştirmenler, hem de seyirci tarafından pek beğenilmemiş ikinci filmi Elysium : Yeni Cennet’i çekerken bir sürü yanlış yaptığını, filmi tekrar elden geçirme şansı olsa doğru kararlar vereceğini söyledi. Efsanevi ilk filmi Yasak Bölge 9’un, 80l'i yıllardan aklınıza gelebilecek her bilim-kurgu ve anime’den esinlenmiş robotlu bir yeniden çekimine benzeyen Chappie karmaşası eğer Blomkamp’ın kendi kafasında doğru kararlar vermesini temsil ediyorsa aman diyeyim Elysium’a dokunmasın.
Elysium’un basit bilim-kurgu temalarını muazzam bir Paul Verhoeven tarzı ultra-şiddetli bir aksiyona başarıyla uyarlaması sebebiyle o filmi District 9’dan daha fazla seven biri olarak azınlıkta olduğumun farkındayım. Fakat aynı zamanda District 9’ın bütün problemlerine rağmen baştan sona etkileyici, belli başlı çelişkilere ve amaçlara sahip üç boyutlu karakterler ile dolu bir bilim-kurgu/aksiyon olmasıyla gayet başarılı olduğunu da düşünüyorum. Diğer yandan Chappie, District 9 ile tıpatıp aynı görsel ve hikaye yapısını tutarsız ve dengesiz bir senaryo ve özdeşleşilmesi zor karakterler ile karıştırarak kalite bakımından ciddi bir geri adım atıyor Blomkamp için.
Bir sürü mantık hatası haricinde filmin en büyük problemi District 9’ı da yazmış olan Blomkamp ve eşi Terri Tatchell’in odaksız ve yavan senaryosu. İkili sanki filmi yazmadan önce birbirine 80'li yıllardan hangi bilim-kurgu ve anime sevdiklerini sormuşlar, bu filmlerden esinlenen beş-on birbiriyle bağlantısız ama ilginç bilim-kurgu sahnesi yaratmışlar ve son saniyede bu sahneleri bir araya getirecek yalapşap bir uzun metraj senaryo yazmışlar. Chappie’nin sekansları ayrı ayrı incelendiğinde teknik bakımdan gayet başarılı ve hayret uyardıran görüntüler ortaya çıkıyor, fakat bir bütün olarak bu sekanslar bir türlü elle tutulur bir hikaye yaratamıyor.
Yakın gelecekte polislerin çoğunun robotlar tarafından yer değiştirdiği Johannesburg’de geçiyor hikaye. Robot polislerin suçlulara saldırdığı açılış sekansı kirli ve çiğ görsel yaklaşımdan robotların sesine kadar Robocop’u hatırlatıyor. Geçen senenin bir an önce unutulması gereken ruhsuz Robocop yeniden çekiminden başım ağrıdıktan sonra bu muazzam açılışı izlerken sonunda hak ettiğimiz Robocop filmine eriştiğimize kendimi inandırdım. Fakat ne yazık ki bu noktadan sonra Chappie’nin tonu aniden değişiyor ve kendimizi 1986 yapımı sevimli robot klasiği Short Circuit’in daha şiddetli bir versiyonunda buluyoruz.
Short Circuit’te savaş makinesinden sevimli robota dönüşen Number 5 gibi filme ismini veren Chappie, bir polis robotuyken yaratıcısı Deon’un (Dev Patel) yapay zeka icatıyla öğrenebilen ve sevebilen bir canlıya dönüşüyor. Fakat gangster çift Ninja ve Yolandi (Güney Afrikalı rap grubu Die Antwoord) Chappie’yi kaçırıp soygun yapması için eğitmeye çalışırlar. Chappie, yeni suçlu ailesine alışırken Robocop’tan ED-209 taklidi bir süper robotu yaratmış olan yapay zeka düşmanı Vincent (Bu filmde varlığı tamamen harcanmış olan Hugh Jackman), Chappie’yi yok etmeyi kafaya takıyor.
Her ne kadar Blomkamp’in has kankası Sharlto Copley’in seslendirdiği Chappie’ye duygusal bir bağlantı kursak da, zaman ilerledikçe benzeri bir duygusal bağlantı kurmamız beklenen Ninja ve Yolandi filmin sonuna kadar tiksindirici iki tipleme olarak kalıyor. Die Antwoord elemanlarının oyunculuk yeteneğinin yerlerde sürünmesi ile bu iki karakterin sırf senaryo gerektiriyor diye durup durupken hassas birer anne ve baba kimliğine dönüşmesi işi kolaylaştırmıyor. Chappie’nin District 9 ile neredeyse tıpatıp finalinde yaratılan tansiyon bu karakterlerin kaderlerini umursamamıza direkt bağlantılı olduğu için sıkıcı olmaktan ileri gidemiyor.
Chappie, yarattığı bilim-kurgu kurallarını senaryonun her adımında yerle bir etmesi ile güvenimizi kaybediyor. İlk perdede Chappie’nin bir pil problemi yüzünden sadece beş gün yaşayabileceğini öğreniyoruz. Bu çelişki, Blade Runner’ın dört yıl yaşayan Replicant’larını hatırlatıyor. Fakat hikaye ilerledikçe Blomkamp, bu problemi çözmek için şaçmasapan sahneler yaratmakla kalmıyor (Bunların arasında önde geleni insan beyni ile çalışan bir cihazın beyin dokusuna sahip olmayan Chappie üzerinde çalışması), sanki son anda yeniden çekilmiş izlenimi veren finali ile kariyerinin en gülünesi anlarını yaratıyor.
Yazık, çünkü Chappie muazzam bazı 80'ler usülü bilim-kurgu sekanslarına sahip olmasının yanında teknik bakımdan neredeyse mükemmel bir yapım. Chappie’nin kendisi pratik efektler ile CGI’nın müthiş bir biçimde bir araya geldiği orijinal bir yaratık. Fakat ne yazık ki etrafında oluşan film, daha başarılı yapımların karmaşık bir kopyası olmaktan ileri gidemiyor.