Ya Sonra?
Yazar: Misafir KoltuğuDikkat: Bu yazı film hakkında mecburen bazı sürpriz bozanlar (spoiler) içermektedir.
Müzik kariyerine fantezi-arabesk türünde başlayan Özcan Deniz, önce televizyon ekranlarında başrol oynadığı dizilerle hayatımıza girdi. Sonrasında Kolay Para, Asmalı Konak Hayat ve Neredesin Firuze? gibi göz önündeki projelerle devam eden sinema macerası, şimdi de kendi yazıp-yönettiği "Ya Sonra" adlı komedi soslu aşk filmi ile devam ediyor. Müzikal kariyerinin sinema perdesindeki varlığına etkisi yadsınamaz olan Özcan Deniz'i, bu filmde aynı zamanda başrolde canlandırdığı Adem karakteriyle de izliyoruz.
Film, evliliğin aşkı sıradanlaştırması fikrinden yola çıkarak bize "birbirine çok âşık bir çift evlendikten sonra ne olur?" sorusunu yönelterek başlıyor. Günümüz modern kent çiftlerinin pek çoğunun yaşadığı ilgisizlik, ihmalkarlık, hatta bencillik sorunlarına eğilmesini umduğumuz senaryo akışı, "ya sonra?" sorusuna yerinde cevaplar aramaktansa, evliliklerinin yedinci yılını dolduran Adem ve Didem çiftinin birikmiş meseleler üzerinden ipleri kopartmasına odaklanıyor. Arada geçen yedi yılda neler yaşandığını, susup susup patlama noktasına gelen, sabırlı eş Didem'in (Deniz Çakır) çıkarttığı tartışmalardan ve nihayetinde kariyerini sürdürmesi için evden ayrılmasından az-çok anlıyoruz. Didem, kariyerinin en önemli iş fırsatı olarak gördüğü teklifi 'kocasının lafına rağmen' reddetmiyor, geri tepmiyor. Fakat kendine güvenen bir kadın olarak idealleri için diretmesi, aşkla kurduğu evliliğine mal oluyor!
İşinin peşinden mi gittin? Al sana cezası! Kocası Adem, eşinin iş için şehir değiştirmesine katlanamayan, karısı ufak hedeflerle oyalansın ve dizinin dibinde oturup ona çorba pişirsin isteyen, oldukça şematik, maço bir karakterken, karşısındaki kadına saygı göstermeyi, ondan 'boşanmak' olarak yorumlayacak kadar da anlayışlı ve kıskanç bir erkek! İlk başta Didem'in hapsolduğu zoraki kabuğu kıracağına inandığımız anda film, kadına bakış açısıyla bizi biraz daha hayal kırıklığına uğratıyor. Didem, kendisinden boşanan eski kocasına hala sadık kalan, hatta onu bu kadar 'kızdırdığı' için hatayı kendisinde arayan, kendi kendisini ezikleştiren bir kadın portresi çiziyor. Hayatının aşkını bir çırpıda harcadığı için kendisine kızan bu kadın, 'onu bir daha görmek istemiyorum' diyerek evin anahtarlarını başkasıyla yollayan erkeğine gözyaşları içinde geri koşuyor. Bravo. Mutlu son. Peki ya sonra?
Beni zorla feminist bir okumaya iten bu senaryo çatısından sonra, oyunculuklara hakkıyla ne kadar değinilir bilemiyorum ama Deniz Çakır'ın oyunculuk performansını tam anlamıyla eleştirmek için kendisini bir de tiyatro sahnesinde izlemem gerektiğini düşünüyorum. Zira kentli ve sorunlu Didem, karakter açısından Ferhunde'nin iyi huylu versiyonu olarak kabul edilebilir. Bu yüzden Deniz Çakır'ı bambaşka bir karakter profilinde seyredeceğim günü iple çekiyorum. Televizyon dizileriyle kendini gösteren Barış Falay'ın ise, şu an tv'de devam eden Ali rolünün bencil ve hırslı taraflarını bu filmdeki Cem karakterine fazlasıyla taşıdığını söylemek mümkün. Öte yandan, Janset gibi oldukça başarılı bir oyuncuyu da yan karakter olarak değil, artık 'esas kadın' rolünde beyazperdede görmek istiyoruz. Şahsen Janset'in oyunculuğunun komedi sit-com'larından çok daha fazlasını hak ettiğine inanıyorum.
Kısacası bu haftanın vizyona giren tek yerli yapımı olarak "Ya Sonra?", romantik komedi seyretmek isteyen çiftlere iyi bir alternatif gibi görünse de, filmin, yanınızdaki ya da içinizdeki maço erkeği yeniden canlandıracağını belirtmek boynumun borcudur diyor, tercihi gene Türk seyircisine bırakıyorum.
Not: Filme fazla yüklendiğimi düşünenler çıkacaktır. Açıkçası müzik sektöründen gelip sinemaya soyunan sanatçılara karşı, filmlerini görmeden önce tarafsız olmaya çalışsam da, bu filmin asıl tartışılması gereken noktasının Özcan Deniz ismi değil, aşkın arkasına saklanarak kendisini meşru gösteren bu bakış açısı olduğunu düşünüyorum. Senaryo örgüsü film boyunca beni bu açıdan o kadar rahatsız etti ki, bir sinema filmini eleştirirken kullanmam gereken görüntü yönetmenliği, sinematografi, müzik gibi yan unsurlar akılda kalıcı bir şekilde bana geçmedi. Bir eleştiri yazısının kendisini savunması gerekmez; fakat popüler kültürde tartışılmaya açık uç bırakmayı da ben tercih etmem.
Duygu Kocabaylıoğlu