Roman uyarlamalarının büyüsü hep bozulur mu?
Yazar: Duygu KocabaylıoğluKameraya yakışan yüz hatları, sevimli gülüşü ve aldığı iki Altın Küre Ödülü’ne rağmen sinemada kendisini tekrarlayan sıradan komedilerde seyrettiğimiz Tina Fey’in başrolde olduğu Başvuru Kabul, ülkesi ABD’nin ardından bizde de bu Cuma vizyona giriyor. Açıkçası Fey’e ödül getiren 30 Rock dizisini ya da Saturday Night Live programını hiç seyretmedim ama filmin basın gösterimine en azından kafa dağıtıcı bir romantik komedi seyretme umuduyla gitmiştim.
Öncelikle filmin ne tam bir komedi ne de aşk soslu bir romantik komedi olmadığını belirtmeliyim. Filmin bazı sahnelerinde ve repliklerinde komik unsurlar var ancak Başvuru Kabul kategorize edilmesi biraz zor bir film. Amerikalı yazar Jean Hanff Korelitz ‘ in aynı adlı romanından uyarlanan film, maalesef bariz bir tempo ve odak sorunu yaşayan bir yapım. Başroldeki Fey, Amerika’nın en prestijli üniversitelerinden olan Princeton’ın öğrenci başvuru/kabul/ret bölümünde çalışan Portia’yı canlandırıyor. 16 yıldır aynı koltukta olan Portia kendisini bir proje gibi gerçekleştiren 30’lu yaşlarında bir kadındır. Hırsla çalıştığı itibarlı bir işi, rakibi olan dişli iş arkadaşları ve 10 yıldır süren, tutkusuz ve basit bir ilişkisi vardır ve kendisini mutlu sanmaktadır. İşin aslı ailesi de dahil her açıdan yapayalnızdır. Ta ki John adında sıra dışı bir lise müdürünün kendisini arayıp, onu özel bir öğrenci olduğuna inandığı genç Jeremiah ile tanıştırıncaya kadar…
Film bireyi çöp öğütücüsündeymiş gibi köşeye sıkıştıran kapitalist Amerikan sistemine eleştiri getirme çabasını, Portia’nın özel hayatında yaşadığı çıkmazlar ve sorunlar üzerinden kurmakla riskli bir adım atıyor. Oysa elinde çok iyi bir malzeme var: henüz anaokulu çağından itibaren örnek projeler gibi yetiştirilen iyi aile çocukları, gençliklerini yaşamaya fırsat dahi bulamadan birer yarış atına dönüşüyor. Dahası, tüm üstün başarılarına rağmen, üniversitenin prestiji açısından sistemde tek tek eleniyorlar! Bu fikir yeterince sağlam bir çıkış noktası ve üstelik bu elemenin kurul sahnesinde engizisyon mahkemesi gibi görselleştirilmesi zekice bir hamle. Ama bu iyi fikir, Portia karakterinin başarısız aşk hayatı ile birleştirilince bana kalırsa heba oluyor. Türü açısından kafası karışık bir film izlenimi veren Başvuru Kabul’un yönetmen koltuğunda ilk Amerikan Pastası’nı çeken Paul Weitz oturuyor. Fakat Weitz’in Robert de Niro’lu Being Flynn filmi dahil olmak üzere, Bir Erkek Hakkında (2002), Babamın Kabusu (2004) filmlerinden beri dişe dokunur bir işle seyirci karşısına gelememiş olması maalesef bu yapımda da kendisini gösteriyor. Film söylemek istediği pek çok şeyi senaryosuna yediremiyor. Oysa isteseniz “feminist” ya da “öteki” eleştirisi bile getirebileceğiniz malzeme var filmde.
Oyunculuklardaysa Tina Fey, karakterle bütünleşmek için belli ki çok çaba harcamış, yolda görseniz Portio olduğuna inanabilirsiniz. Paul Rudd da canlandırdığı karaktere kendisinden bekleneni vermiş, daha fazlasını değil. Örneğin Jeremiah için olan hırsını evlatlık oğlu ya da Portia için göremiyorsunuz, ya da varsa da seyirciye geçmiyor. Bu da yine bir senaryo gediği. Öte yandan Jeremiah karakterini canlandıran henüz 19 yaşındaki Nat Wolff’un umut vaat eden bir oyuncu olduğunu ve yan rollerde Lily Tomlin ve Polonyalı oyuncu Olek Krupa’nın karakterlerine keyif de kattıklarını eklemek gerek.
Nihayetinde karşımızda ortalama eleştiriler almış bir kitaptan sorunlu biçimde uyarlanan bir film var. Uyarlamaların doğası gereği orijinal metnin büyüsünün kaybolması sıklıkla karşılaştığımız bir durum, fakat sinema dilini kendisi içerisinde iyi değerlendirdikten sonra uyarlamanın altından alnın akıyla kalkmak da hatta kitabın ters rüzgarını olumluya çevirmek de pekala mümkün. Başvuru Kabul bu açıdan biraz daha yol alması gereken bir yapım. Bu hafta vizyona girenler arasında sıradan seyirliklerinden biri.