Farkındayım ki bazı kadın okuyucularımız yukarıdaki 1 yıldızı görünce hemen bu eleştirinin bir erkek tarafından yazılmış olduğunu kendilerine hatırlatıp, kadınlara pazarlanan bir filmi tabii ki beğenmeyeceğim kanısına varabilir. Sonuçta "kadın seyircinin Uzay Yolu" mertebesine ulaşmış popüler dizi Sex & the City'nin biricik Carrie'si Sarah Jessica Parker'ın hayranı olduğum söylenemez. Ayrıca Mucizeyi Kadınlar Yaratır (I Don't Know How She Does It)'ın pazarlamasının buram buram östrojen koktuğu da kesin.
İşte bu yüzden film eleştirmenliğinde tam kapsamlı kalite kontrolüne erişmek ve film hakkında gerçekten objektif bir kanıda olacağımdan emin olmak için, S. Jessica Parker ve Sex and the City hayranı eşim Gabby'yi de yanımda sinemaya sürükledim. Salondan çıktıktan sonra Gabby'nin de filmle ilgili olumsuz yorumları açıkçası hislerimi doğruladı.
İngiliz yazar Allison Pearson'un çok satan kitabından uyarlanan filmde, başarılı iş kadını Kate Reddy (Saraj Jessis Parker), yoğun iş hayatı ve iki çocuklu aile yaşamı arasında bir denge yakalayabilmek adına akla karayı seçer. Yapımın aşağı yukarı bütün hikayesi bu çelişkiden ibaret. Filmin orjinal ismi Kate'in bu dengeyi usta bir hokkabaz gibi yakaladığını ima ediyor. Fakat pastaneden aldığı bir turtayı evde yapılmış gibi göstermeye çalıştığı ilk sahneden itibaren aslında bu amaçta ne kadar başarısız olduğunun farkına varıyoruz.
Üye yöneticisi olarak çalıştığı sinegogda, kişisel olarak bu tür ailelerle muhatap olan eşim Gabby'nin de doğruladığı gibi, Amerika'nın işkolik üst sınıf ailelerinde bu tür bir denge yakalamak imkansız. Ya hırslı bir biçimde Amerikan şirket merdiveninde yükseldikçe yükselirken çocuklarının dadıları tarafından yetiştirilmesine göz yumacaksın, ya da daha az zaman gerektiren, fakat aynı zamanda daha az para kazandıran bir iş bulacaksın. Seçim gerçekten bu kadar basit.
İşte bu yüzden kadın olup olmamasını bir kenara bırakalım, işi yüzünden çocuklarının önemli anlarını kaçırdığı için ağlayıp zırlayan Kate'e fazla sempati duymamız zor, özellikle senaryo Kate'e aile hayatını mahveden bu spesifik işe tutunması için "işimi çok seviyorum" haricinde bir motivasyon vermemişse.
İşin safi teknik tarafına gelmişken, bu açıdan da eleştirilecek çok şey buluyorum. Şeytan Marka Giyer (The Devil Wears Prada)'i de sinemaya uyarlamış olan Aline Brosh McKenna'nın kaleme aldığı senaryosuyla bu yapım, incecik bir hikaye önerisinden uzun metrajlı bir film çıkarmak için neye başvuracağını bilememiş. En fazla bir saate sığacak hikayeyi şişirmek için tonlarca "kameraya konuşma" sahneleriyle dolu bir film karşımızdaki. Her biri 20 dakikada çekilmiş hissi veren bu sahneler, başlangıçta yavaş olan ritmi resmen donduruyor.
İş hikayede dış bir çelişki yaratmaya gelmişken, Kate ile Pierce Brosnan'ın canlandırdığı başarılı iş adamı Jack Abelhammer arasındaki zina alt-konusu, zar zor senaryoya sıkıştırılmış gibi duruyor.
Sıra Sarah Jessica Parker'a gelmişken, açıkçası 46 yaşında bir kadının 2 yaşında bir oğlu olduğuna inanmak bayağı zor. Normalde taş çatlasa 40 yaşında bir aktrise verilmesi gerekiyordu bu rolün. Kate'in eşini canlandıran 48 yaşındaki Greg Kinnear için de aynı şeyi söylemek lazım. Ayrıca Parker'in bariz kozmetik operasyonlar sonucu donmuş suratını "mütevazi aile kadını" olarak algılamak seyircinin işini iyice zorlaştırıyor.