Lanetli Ruh: Adı Bile Şaşırtmıyor
Yazar: Kaan KarsanBu buluntu filmlerin sonu gelmeyecek olsa gerek. Önceden olsaydı Blair Cadısı (The Blair Witch Project), Cannibal Holocaust, Paranormal Activity ve Rec: Ölüm Çığlığı diyerek elimizdeki avucumuzdaki tüm örnekleri masaya koyardık; ancak artık eksiksiz bir örnekleme için bundan çok daha büyük bir çaba gerekiyor. Kısacası eline her ‘el kamerası' alan, bir buluntu film çekerek kazancını ‘ucuza' mal edebiliyor. Artık neredeyse iki haftada bir yeni bir örneğiyle karşı karşıya geldiğimiz buluntu filmler furyası, bu hafta da Lanetli Ruh ile devam ediyor.Lanetli Ruh'un ilk celsede neden umut verici tınladığını bir anımsayalım. Filmin senarist koltuğunda 2010 yapımı Toprak Altında (Buried) ile tanıdığımız ve çok sarsıcı olmasa da en azından kendi sınırları içerisinde özgün olabileceğini fark ettiğimiz Rodrigo Cortés var. Konumuz ise her zamanki gibi bir ailenin evine musallat olmuş cinler, periler, hayaletler, öcüler ya da buna benzer şeyler. Bu kez ise çok keskin olarak addedemeyecek olsak da bir farkı var filmin... Bu aile pek mutlu olan ya da polipleks bir villada yaşayan dört başı mamur bir aile değil; sorunları olan, huzursuzlukları olan ve kendi içerisine gizlediği sırları olan bir aile...Lanetli Ruh'un diğer birçok paranormal filmin aksine bu işi bilimsel sularda da yorumlamaya çalışan ve ayakları yere basan bir tavrı var. Rodrigo Cortes'in senaryo yazım masasında muhtemelen üzerine en çok düşündüğü ve filmin gerçekçiliğini körükleyeceğini farz ettiği mevzu da bu olmuş. Öcü kontrol ekibinin evdeki bu tuhaf görüngüyü elden geldiğince bilimsel tabirlerle ve büyük bir ihtiyatla açıklama girişimleri de tamamen Cortes'in ‘özgünlüğü yakalama' girişiminden hareketli. Lakin artık birbirinin karbon kopyasından ziyade hiçbir şey olamayan bu buluntu filmlerin artık yeni bir şey sunma konusundaki becerileri iyice daralmış gibi görünüyor.Büyük bir problem var. O da şu ki iki haftada bir bu türün yeni bir örneğini izleyen seyircinin refleksleri artık çok gelişkin. Lanetli Ruh ile beraber ilk filmini yapan Carles Torrens'in elden geldiğince ‘çalışmadığımız yerden' sorması ise hiçbir işe yaramıyor. Zira artık o karanlıktan, ne zaman ve neyin geleceğini çok iyi biliyoruz, bilmesek de kolaylıkla tahmin edebiliyoruz. Onlarca örnek üzerine yeniden bir buluntu film izlememiz gerekiyorsa gerçekten de iyi bir sebebimiz olmalı ve ne yazıktır ki Lanetli Ruh'ta bu sebepten eser bile bulamıyoruz.Pek elle tutulur yanı olmayan karakter çatışmaları da ‘bunu güzel yapayım' diyen filmin dramatik yapısını ve duygusal çatısını bozuyor. Oldukça uzun sabit planlarla oyuncuların gizli yeteneklerine yaslanan ancak öte yandan da tam olarak açıklanamayan amatörlükler içeren sahneler de etkileyici olmaktan ziyade sıkıcı. Filmin geneline ne yapsak da vakti doldursak ve bitse de gitsek türünden bir hava hâkim. Filmin gerçekçiliği temel alan halet-i ruhiyesinin tüm dokusunu yerle yeksan eden düpedüz kötü dijital efektleri de bütün bunların üzerine bir sos olarak ekleyelim.Çok da uzatmaya gerek yok. Lanetli Ruh filmi de aynı siyahın laciverti işte... Zaten Paranormal Activity dahi ticari amacını hiç gizlemeden dördüncü filmin açıklamışken bu buluntu filmlerin neden bu kadar yoğun bir şekilde karşımıza çıktığını sinemadan gayrı bir şekilde açıklayabiliyoruz. Oysa ki her şey The Blair Witch Project zamanı ne kadar paktı. Artık gerçekçilik bile ticaret karşısında bozguna uğradı. Kanmamak lazım.kaankarsan@gmail.comtwitter.com/kkarsan