"Filmin iki erkek baş kahramanı kaybedenler kulübünden mi?" diye düşündüğüm ve aslında onlarınkinin şımarıklıktan ibaret olduğunu farkettiğim film.. Beğendim diyemem. Oyuncuları seviyor olmama rağmen..
Radyolarının başında hayata tutunabilecekleri bir umut arayan gerçekten kaybetmiş insanlara bakınca, mikrofon başındaki bu iki karakterin "aslında kaybetmediklerini, kendi seçimlerini yapabilecek durumda ve güçte olduklarını, dinleyicilere de -geçici bir umut- verdiklerini ve canları sıkıldığında da yine kendi istekleri doğrultusunda, kimseyi düşünmeden bırakıp gittiklerini" düşündürdü bana.
Bırakın kalabalıkları bir yana, tek bir kişiye ya da bir hayvan dostunuza bile olumlu etkide bulunduğunuz bir hareketiniz varsa, o hareketi bırakmadan önce bir defa daha düşünmelisiniz. Tabi bu amacınıza da bağlı. Amacınız sadece kendinizseniz, sadece kendiniz için bir şeyler yapacaksınızdır. Oysa insanoğlu sosyal bir varlık. Bir bütünün parçasıyız hepimiz. Dolayısıyla da birbirimizden sorumluyuz. Sorumsuzca umut dağıtıp canımız isteyince de o umutları söküp gidemeyiz. Vicdani olan bu.. Peki bu iki karakter ömürlerince bu işe devam mı etmeliydiler, madem sorumluluk gerektiriyor yaptığımız işler... Dinleyenlere karşı sorumluysalar, gitmesinler mi hiç? Tabiki hayır. Demek istediğim bu değil tam olarak. Elbette kendi hayatlarına gidecekler. Burda gitme biçimi de önemli, gelirken ve de programın devam ettiği süreçte verdikleri mesajlar da önemli. Karşılarındaki umutsuz çaresiz insanlara, onlardan biriymişler, kendileri de kaybedenlerdenmiş gibi bir izlenim vermemeliler mesela.. Çünki kaybedenlerden değiller, yaşamlarından sıkılıp ara veren ve bir deneyim yaşamaya karar verenlerdenler. Seçme şansları var öncelikle.. Son yıllarda "kendiniz için yaşayın" "en önemli şey sizsiniz" gibi sloganlar da ortalıklarda cirit atıyor malum. İnsanları bencilliğe doğru iten düşünce biçimleri bunlar. Katılmıyorum. Filmde de bu etkiyi gördüm. Ha iyi yanı yok mu? Var tabi.. Şöyle ki "Umut kaynaklarınızı, tutunacağınız şeyleri iyi seçin. Pasif olmayın, aktif olun,bir şeyler yapın, hayata katılın" gibi mesajlar çıkarmak da mümkün.. Eğer isterseniz.. Oturup, gelen ve ne kadar süre geleceği belli olmayan etkilerle hayata tutunmak değil, birebir hayatın içinde olmak ve mümkün mertebe olumlu etkiler üretebilmek gerek. Bağımlı olmamak da denebilir buna..
..Ne oldu bizim kültürümüze, yardımseverliğimize, fekadarlık, vefa öğütleyen öğretilerimize?
Ben filmlere daha çok psikolojik etkileri açısından bakıyorum. Özellikle derinliği olan ya da olduğu sanılan filmlere..
............Hayat felsefemizi oluşturacağımız zaman bizi etkileyen şeyleri bir daha gözden geçirelim ne kadar doğru ya da yanlışlar diye..