Saklı Hayatlar
Yazar: Melis Zararsızİlk uzun metraj filmini çeken Haluk Ünal, hem tiyatro ile uğraşmış, hem oyunculuk yapmış, hem tanıtım filmleri çekmiş hem senaryo yazmış, yani bir elinde birden çok marifeti olan bir yönetmen. 2010 yılında Drama İstanbul Film Atölyesi'ni kurmuş. Bu atölyenin amacı bir proje havuzu oluşturmak, senaryolaşabilecek hikayelerin, kitapların, yapımcıların, yönetmenlerin biraraya gelebilmesi. Bu atölyeden çıkan ilk film ise Saklı Hayatlar.
Saklı Hayatlar, 1980 yılında yaşanan Çorum olaylarında bizzat bulunan ve canını zor kurtaran Alevi bir kadının İstanbul'a gelerek Sünnilerin mahallesinde Alevi olduğunu saklayarak korku ve travma içinde yaşaması ve sonrasında gelişen acı olayları anlatan bir hikayeye sahip. Film mezhep, din, dil gibi "farklılıkların" maalesef ötekileştirilmesi, önyargıların toplumumuzu getirdiği nokta, aidiyet, kültür çatışması ve ayrımcılık gibi konuları gerçekçi bir biçimde işlerken, konuyu bu anlamda "imkansız" bir aşk hikayesiyle de bütünleştiriyor. Farklı dine, mezhebe, ırka ait kişilerin biraraya gelmelerinin imkansızlaştırıldığı dönemlerden geçtik, hala da geçiyoruz. Biliyoruz ki ermenisi, yahudisi, eşcinseli, süryanisi, herkes bu ülkede-ve bu dünyada- yeri geldi saklı hayatlar yaşadı, hala da yaşıyor. İşte bu film, adından da anlaşılacağı üzere, bu "saklı hayatlar"dan birine, mezhep farkı ile yaşanana odaklanmayı tercih ediyor. Yakın tarihin gerçeklerini yargısızca ama acı bir şekilde hatırlatıyor bize bu film.
Farklı dinler, farklı mezhepler, farklı ten renkleri, farklı diller. Hepsi ne büyük zenginlik, ne lezzetli kültürel değişiklikler aslında. İnsanca paylaşıldığında sorundan çok sevgi ve bolluk üreten bu değişiklikler maalesef tüm dünyada asırlar boyu ayrımcılığa, ırkçılığa dönüştü ve hırs, öfke, nefret derken can alan, ölümlerle, kayıplarla, katliamlarla sonuçlanan bir hal aldı. Bu acı gerçeği hiçbir duygu sömürüsüne yer vermeden, yönlendirme yapmadan, yan tutmadan anlatabilen derli toplu bir film Saklı Hayatlar. Etkileyici, sarsıcı bir yanı var. Filmin kurgusu, müzikleri ve diyaloglarını da oldukça başarılı bulduğumu eklemeliyim. Ahmet Mümtaz Taylan ise her filmde daha bir devleşiyor sanki, evet bu yapımın oyunculuk seçimleri de gayet yerinde.
Özellikle 90 sonrası Türk sinemasında politik dertleri olan, etnik grupların sorunlarını ele alan filmler vizyonda daha çok yer bulmaya başladı, bu sevindirici bir gelişme. Yeşim Ustaoğlu imzalı Güneşe Yolculuk ve Bulutları Beklerken, Barış Pirhasan imzalı O da Beni Seviyor gibi filmlerin yoldaşı niteliğindeki Saklı Hayatlar, Anadolu topraklarının üzerinde yaşanmış acı gerçekleri anlatıyor ve bir sorumluluğu yerine getiriyor aslında. Sinemanın sadece eğlence aracı değil, aynı zamanda dünyada yaşadıklarımıza bir ayna da olabildiğini hatırlayıp, bu gözle film izlemeyi özleyen herkesi Saklı Hayatlar'ın oynadığı sinema salonlarına davet ediyorum.