En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
KaliteTAKİP
Takipçi
873 değerlendirmeler
Takip Et!
3,0
21 Eylül 2014 tarihinde eklendi
Filme bugun gitme fırsatı buldum özetlemek gerekirsem son yıllarda beyaz perdenin gişe garantili olarak gördüğü kitaptan uyarlama filmlerden bir tane daha.Normalde alışık olduğumuz uyarlama türleri Fantastik veya bilim kurgu olurdu.Film ise Aksiyon-gizem türünde olmuş.Gizem yönünden film sizi kendi kendinize soru sormaya zorluyor fakat filmin sonunda verilen 15 dk lık cevap ise sizi başka bir film türüne fırlatıp atıyor ne alaka diyorsunuz Ki ben verilen cavabı pek sevmedim daha doğrusu tatmin etmedi.Oyunculuk yönünden bakacak olursak Dylan O'Brien ve bir iki oyuncu harici sırıtıyordu.Hele hele tek kız oyuncu olan hanfendi sırıtmayı bırak kahkaha atıyordu :) Sanırsın sahne başlamadan önce gerçekten hafızasını silmişlerde ondan dolayı bön bön bakıyor.Efektlere gelecek olursak artık masraftan kaçılsın diyemi yoksa efektler belli olmasın diyemi bilmiyorum ama karanlık sahneler o kadar fazlaki filmdeki tek düşman olan azaplıları adam akıllı bir kere bile göremedim desem yalan olmaz.Sonuça geleyim çok büyük beklenti olmadan giderseniz beğenebilirsiniz.Efektler için gitmek veyahut eğleneyim diye gidecek olursanız hiç gitmeyin daha iyi paranız cebinizde kalır .Umarım devam filmi daha iyi olur fakat gideceğimi pek zannetmiyorum seçim sizin?... iyi seyirler...
Genelde seri filmlerin ilki çok başarılı oluyor. Filmden çok bahsetmek gerekmez. Ancak başarılı bir film harcadığınız zamana değiyor. Başarılı serilerin devam filmleri salondan çıkarken aklınızda metafor sahneleri oluşturur ya işte buda bence öyle. İyi seyiler..
Herkesin film beğenisi farklıdır. Ama bazı filmler vardır. Çıktıktan sonra da seni etkiler. Dünyayı filmin içinde saklı verilen derslere göre algılamaya başlarsınız. Eğer filmde yalnız bir labirent ve buraya sıkışmış gençleri görüyorsanız şu ana kadar yazdıklarım bile sizin için boşa. - Tutsaklığın rahatlığı -Başa çıkamadığın büyük güçlere yavşa ve gerekirse onların bağışlayıcılığı için kurban ver - öğrenilmiş çaresizlik - Yapay koyulmuş kuralların insanlar üzerindeki muhteşem büyüklükteki etkisi - huzurun en güçlü uyuşturucu olarak içinde bulunduğunuz olumsuz (esaret, ölüm korkusu,yoksunluk vb.) koşulları bir sisle örtmesi - kötü ve iyi yok şu an yaptığın önemli - isyan iyidir! - seçeneklerin olması için (hür olmak için) bazen büyük riskler alınmalı - sana dayatılan güç senin manipüle edilen algılarındır ve fark etmek için merak-cesaret-aptallık ve biraz akıldan oluşan kokteyl gibisi yoktur. - Size söylenen gerçekler (medya (gazete, haber programı, tartışmalar, kitaplar vb.), dedikodular sizin algınızı manipüle eden çoğunlukla eksik taraflı ve yanlıştır. Gerçeği öğrenmek için dışarı çıkacaksın kendi gözlerinle göreceksin (Bunu ilk fark edenlerden biri Amerika ve bize çok iyi öğretti nasıl yapılacağını). Fiziki olarak kendini iyi yetiştirmek(filmdeki koşucular), mental olarak dengeli olmak ve pratik zekayı merakla yönlendirmek içinde bulunduğunuz zor koşullarda size yardım edecek hatta çevrenizdekilerin nezdinde sizi liderliğe sürecektir. - otoriteye karşı huzurlu bir toplumda bir çıban başı çıkıp özgürlük gibi temel bir hak için bile başını dikse toplum kendi huzurunun devamlılığı için çıbanbaşını cezalandırır. Çünkü otoritenin de düşünmemizi istediği üzere içinizdeki çıbanbaşını yola getirin yoksa ben hepinizi yola getirim (örnek: askerlikte hata yapan biri için tüm bölüğün cezalandırılması). Böylece toplum polisine giden yolda büyük bir adım atılmış olur.(Örnek İsviçre Lozan. Polise gerek yok halk otoritenin düzenini bir polis gibi davranarak (gözetleme, şikayet, uyarma, kuralları dikte etme, espiyonaj vb.) sağlar.) - Öyle bir otorite ve esaret olur ki otoriteden kurtulduğunda bile onun boyunduruğundaki huzurlu minicik yuvana dönmek için can atarsın. (Stockholm sendromu mu?) bazı eleştiren arkadaşlar "paraları yetmediğinden filmi karanlık yapmışlar. Efektlere para gitmesin" diye yazmış. affedersiniz ama halt etmişler. Ben ve yanımdaki bir sürü kişi korku sahnelerinin hakkını (bayağı irkilerek) verdiğimizi düşünüyorum. Daha önemlisi filmden çıkan hemen hemen herkes çok güzeldi ve 2. sini muhakkak izleyeceğim mırıltıları eşliğinde salonu terk ediyordu. En yararlı negatif eleştiriyi yapan arkadaş bunları pek duymamış. Bence filme de pek kendini verememiş filmin görüntüsünün bir tık önüne geçememiş. Kaldı ki bence efektleri de çok yerli yerindeydi. Transformers 4 teki gibi 2,5 saat içinde efekt (çok müthiş de olsa) enflasyonuna tabi olunca filmden çıkınca istediğiniz kadar transformers fanı olun çorba haline gelmiş konunun da etkisiyle sıkılarak ve koşarcasına sinemayı terk ediyorsunuz. Ama bu film iyi gerçekten iyi. İçinde bulunduğunuz toplumu ve yaşamı yan koltuğa oturtun ve birlikte gözünüzü açarak seyredin. Snowpiercer filmi de tam buradaki duygu ve düşüncelerime tercüman olan başka bir muhteşem filmdir. Şiddetle tavsiye ederim. İsterseniz oradan alınacak dersleri de (karanlık sahneler efektleri gizlemiş diyen negatif eleştirmen abimize anlatabilirim.) Saygılarımla. Sadece film seyretmek değil filmin dünyaya bakış açım üzerindeki muhteşem etsini de seviyorum diyenlere iyi seyirler (sadece izlemeyin önemli olan ne anlattığı nasıl anlattığında çok siz nasıl etkilendiniz sizin dimağınız üzerinde nasıl bir etki bıraktığı.).
Kullanıcı yorumlarına inanamıyorum. Ben başka bir film mi izledim acaba. Zaman kaybından başka bir şey değildi bu film. Dracula bundan çok daha iyi bir filmdi. Sanırım Cem Yılmaz filmini en boş filmlerin olduğu haftaya bilerek denk getirmiş :)
Yine bir gençlik roman uyarlaması ile yine karşımızdalar. Harry Potter ve Alacakranlık serisi gibi yüksek hasılat getiren filmlerden sonra son zamanlarda Vampir Akademisi ve Ender's Game gibi gişede kötü sonuç veren ve Açlık Oyunları, Uyumsuz gibi de bir fenomene dönüşen gençlik aksiyon-romantik filmlerini aştık. Şimdi de bu tarz filmlerden sonra yine bu türde bir film geliyor. The Maze Runner. Peki bu filmin beyazperdeye uyarlanması iyi mi olmuş? Bence olmuş.
Film, Thomas'ın bir asansörde uyanıp, Kayran adlı bir yerde uyanır. Thomas, adını, geçmişini veya neler olup bittiğinden habersizdir ve olduğu yer de koca bir labirentin göbeğidir. Ayrıca labirentin etrafında da "Azap Verenler" adlı yaratıklar vardır. Thomas ve diğer insanlar buradan çıkmanın bir yolunu ararlar.
Aslında The Maze Runner, sandığınız gibi bir film değil aslında. Fragmanında mesela daha çok labirent ön planda olduğu için bir aksiyon filmiyle karşı karşıya olduğumuzu zannettik. Kimse yanlış anlamasın, bu zaten bir aksiyon filmi fakat ön planda değil. Çünkü filmin acelesi yok. Filmin ilk yarım saatinde Kayran'ı, orada yaşayan insanları, onların düzenini, kuralları ve tehlikeleri görüyoruz. Bu yavaş bir süreç fakat hiç sıkmıyor. Ondan sonraki kısımların büyük bir kısmı labirentte geçiyor fakat ben bu labirentin daha ön planda olacağını düşünmüştüm. Onun yerine labirentte sadece 1 gece durduktan sonra bu kaçış işinin ne kadar rahat olduğunu görüyoruz. Rahat dediğim, labirentteki tüm yollar belli ve Minho isimli bir koşucunun da ezberindedir. Bundan sonraki olaylar çabuk gelişiyor. Bu arada film soru-cevap tekniği ile ilerliyor. Yani Thomas, yeni ne öğrenirse, biz de o şeyi ilk defa görüyoruz. Bu sayede bazı karakterler ile empati kurabiliyoruz.
Şimdi teknik ekibe gelirsek eğer, kızların ve bazı erkeklerin aşina olduğu dizi "Teen Wolf"dan tanıdığımız Dylan O'Brian, büyük çapta işi götürüyor. Oyunculuğu ise gerçekçiydi, herkesinki de öyle. Yani oyunculukta ekstra bir şey yok. Yönetmen Wes Ball ise fena değil. Kamera dengeli fakat bazı koşu sahnelerinde oldukça sallantılı olması küçük bir eksi.
Fakat bir iki olumsuzluk ve bazı klişelere rağmen "The Maze Runner", başarılı bir aksiyon-bilimkurgu filmi olmayı başarıyor. Herhalde bu puanı vermemin sebebi de ortaya birazcık daha etkileyici bir işin çıkabilmesi. Bu arada filmin sonu gerçekten şaşırtıcı bir biçimde bitiyor. Böyle bir şeyi hiç beklemiyordum. Filmin sonu, bir yandan da devam filminde ortaya etkileyici şeylerin çıkacağının garantisi sayılır. (kitabını okuyanlar bilir
Sonuç olarak Açlık Oyunları tarzı teenage aksiyon-bilimkurgu filmleri seviyorsanız "The Maze Runner", uygun bir seçim olur. Sürükleyici ve keyifli bir film. İzlenebilir. 3.5/5
Özellikle son 5 yılda belki "yepyeni" diyemeyeceğimiz, ancak kesinlikle öncüllerinden farklı karakteristiklere sahip olan bir tür çıktı, hem edebiyat, hem de doğal olarak sinema dünyasında: "Genç yetişkin filmleri". O yaşlardaki kardeşlerimiz alınmasın ama (çünkü ortada onlar açısından olumsuz bir durum yok) biz bu türe kısacası "ergen filmleri" dedik ve bana kalırsa da ilk tanımdan daha iyi karşılıyor bu türü. Son yıllarda en yüksek hasılat yapan iki tanesi, zannediyorum hemen aklınıza gelmiştir: Twilight ve Hunger Games serileri. Aralarda Divergent gibi seriler de çıktı. Harry Potter'ı neden ilk başta saymadığımı soracak olursanız, bence onun daha farklı bir kategoride oluşu derim. Tabii ki o da bir "genç yetişkin" filmi, özellikle serinin son 3-4 filmiyle. Ancak tüm seri olarak düşündüğümüzde, çocukluklarından başlayan o süreç aklımıza geliyor ve onu günümüzün bu popüler kategorisine birebir sokamıyorum. Kısacası, "The Maze Runner" da ergen filmleri arasındaki yerini alıyor. Bunlar genelde zorlama hikayeleri olan, genç kızlar ve genç erkeklerin melodram kral ve kraliçeleri haline geldiği, sığ senaryolu, gerçek dışı aksiyonlu, hafif karakterlere sahip olan filmler. Sıkmadan izletiyorlar belki kendilerini, ancak günün sonunda elinizde bir şey kalmıyor, "izle-geç" filmlerinin doruk noktası yani. Özellikle genç kızlar arasında popüler olacak bir iki erkek kahraman da çıkıyor tabii bu filmlerden. Siyasi ve toplumsal söylemlere, sistem eleştirilerine giriyor bazıları da, tatmin edici seviyede olmasa da. "The Maze Runner", bir ergen filminden ne bekliyorsanız hepsini size vaat ediyor. Yalnız bu ilk halkada, romantizmin yerini daha çok bilim-kurgu alıyor diyebiliriz. Kitaplarını okumadım ancak muhtemelen romantik ilişkiler ikinci filmden itibaren biraz daha ön plana çıkacaktır, "Twilight" düzeyine çıkmasa da.
binlerce insanın milyonlarca dolar milyonlarca dakika harcadığı filnmleri internetten düsük kalitede (1080P de olsa torrent film ses ve alan derinliği bakımındn sinema perdesi yada dvd/blu-ray den 5 kat düşüktür) beş kuruş par vermeden izleyip 'amaaan yine mi bu filmlerden beeenmedim' diyen insanları bir adaya toplayıp deney amaçlı kullansak ya...
film bir kitap uyarlaması ve 3 kitaplık uyarlamanın ilk bölümü.. tamamı genç kadro gerçekten iyi iş çıkartmış çünkü bir yönetmen için hayvanlarla ve çocuklrla/gençlerle çalışmak tam anlamıyla bir eziyettir ama bu filmde genç oyuncular duygularının korkularının ve düşmanlıklarının seyirciye geçmesini sağlayabilmişler.. bonus olarak filmin enstrumental score kayıtları çok hoştu başlı başına dinlenebilir...
Orijinal isminde geçen 'runner-koşucu' kelimesine uygun olarak hızlı bir tempoyla ilerleyen heyecanlı bir film. Hepimiz kendimizin kurmadığı sistemlerin içine doğuyoruz.Sistemler birbirinden farklı olsa da ortak noktaları içinde yaşayanlara sürekli bir korku pompalaması.Sistemler ayakta kalmalarını kurallara uyulmaması durumunda başımıza çok kötü şeyler geleceği hipotezine borçlular.Arada sistemi karşı çıkanlar olursa bunlar cezalandırılır.Sistemde ki çarpıklıklar bu dış destekli (!) isyancılara yüklenir.Kaderine (!) razı olanlara da her şey bu isyancıların suçu denir. Bu film de başlangıçta bir sistem eleştirisi havası veriyor.Ancak film ilerledikçe bu alt metin silikleşiyor.Bir taraftan 'isyan iyidir' derken bir taraftan sisteme bağlı kalmadıklarında durumun kendileri için daha da kötüleşeceğini göstermişler.Bu yüzden serinin devam filmlerinde (kitabı okumayanlar için) asıl mesajı göreceğiz.Ama umarım olayı Resident Evil'e bağlamazlar. Daha çok gençlere hitap eden film sürekli ortaya çıkan belirsizlikler ve cevaplar ile akıcı bir şekilde ilerliyor.O yüzden herkes sıkılmadan izleyebilir.Yaratık efektlerini çok başarılı bulmadım. Bir de özellikle gençlik filmlerinde duymaya alıştığımız bir hollywood klişesi olan 'bu senin seçimin' olayı olmasaydı iyiydi.
(...) İlk uzun metrajında, kolaya kaçarak bir 'çok satan roman' uyarlaması yapmayı tercih eden Wes Ball, aslında kendi türü içinde hiç de fena olmayan bir ilk filme imza atıyor. James Dashner'ın romanından perdeye aktardığı Labirent: Ölümcül Kaçış, hemen hemen Açlık Oyunları'nın ilk filminin tadında ve birkaç ay önce izlediğimiz Uyumsuz'dan bir tık ileride olmayı başarıyor. En önemlisi de, akrabalarının yanında ayrıca Sineklerin Tanrısı, Küp ve Lost gibi klasiklerden de esintiler bulunan hayli tanıdık hikayesini gizemini sonuna kadar koruyarak anlatıyor ve merakla izleniyor. Belli başlı sorunları da ara sıra göze çarpıyor ama en nihayetinde devam filmleri için daha büyük umutlar besleyeceğiniz biraz klişe ama şık bir finalle sona eriyor.
Ergen üstü bir film....zaten salondaki ortalamadanda belliydi...amma ben kendimde beğendim..bana bir aralar nbc de yayınlanan Persons Unknown adlı bir diziyi inanılmaz hatırlattı....Belli dizi ve filmlerden aşina genç oyuncularla süslü,sürükleyici ve gerilimi yüksek ve sonu iyi bağlanmış bir filmdi...
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.