Gölgede Dans: sakin ve sakil
Yazar: Kaan KarsanJames Marsh dendiğinde akıllarımıza ilk olarak Gölgede Dans (Shadow Dancer)'dan evvelki kurmaca filmleri gelmiyor. Zira 2008'de çektiği ve ona bir de Oscar kazandıran harika belgeseli Teldeki Adam ve geçtiğimiz sene "!F İstanbul"da da karşımıza çıkan bir diğer harika belgeseli Proje Nim, yönetmenin kariyerinde öncelikli olarak öne çıkan işleri. Bu belgesellerin ve Gölgede Dans'ın dışında üç adet kurmaca filmi bulunan James Marsh'ın şu ana kadar belgesel türünde gösterdiği başarıyı kurmaca kategorisinde gösterdiğini söylemek güç. İlk kurmacası Wisconsin Death Trip'ten sonra The King ve Red Riding gibi belli başlı eşikleri aşmalarına rağmen hiçbir özel yanları olmayan filmlerle karşımıza çıkan James Marsh, bu kez önceki kurmacalarının aksine daha ciddi bir işle sahneye çıkıyor.
Gölgede Dans, İngiliz İstihbaratı'nın eline düşen bir kadın IRA mensubunun entrikalarla örülü öyküsünü anlatmaya soyunuyor. Başarısızlıkla sonuçlanan bir eylem girişimi sonucunda, çocukluğundan itibaren bu kültürün içerisine doğan Collette, "muhbir olmak ya da olmamak" üzerine bir ikilemin tam ortasında kalıyor. Bir yanda tüm hayatında ‘en' hatta ‘tek' önemli yerde kalan çocuğunun geleceği, diğer yanda ülkesinin ve özgürlüğünün gölgesi...
Filmin ilk saniyesinden itibaren James Marsh'ın, bu projesinin üstüne titrediği fazlasıyla belli oluyor. Son derece karanlık, boğucu atmosferi; yakın planlar sayesinde karakterlerin tüm duygusal yapısına haiz olmamızı sağlayan yönetmenlik tercihleri ve uzun uzadıya üzerinde mesai harcandığını belli eden, ustalıklı sekanslar göz kamaştırıcı. Filmin açılışında bizi nasıl bir karanlığın içerisine sürükleyeceğini belli eden James Marsh, izleyicisini filmin geri kalanına hazırlamak için üstün ve yetkin bir çaba sergiliyor kısacası.
Gelgitler üzerine inşa edilen ve her bakımdan (çocukluğunun getirileri de dâhil olmak üzere) incelikli çizilmiş bir duygusal yapıya sahip olan Collette karakteri, sinemada gördüğümüz en detaylı kadın karakterlerden birisini ortaya çıkarıyor. Bazı anlarda çok zayıf, bazı anlarda da çok güçlü yansıyan Collette, filmin fazlasıyla manidar ve şık finaliyle beraber apayrı bir istikrara bürünüyor. Filmin bütününü anlamlı kılan bir karakter görmek istiyorsanız, Gölgede Dans'a sırf bunun için bile bir şans verebilirsiniz.
Öteki elden ise Collette'in incelikli çiziminin zıttı olan bir karakter olan Mac var. Mac MI5'in ajanlarından bir tanesi. Lakin Collette'in tüm tercihleri ne kadar anlamlı ve alt-okumalara açık ise, onunkiler de bir o kadar anlamsız ve kapalı. Shadow Dancer'ın en zayıf tarafı da, ustaca yazılmış kadın karakterlerin etrafında "boşluk doldurucu" ve "öykü bütünleyici" rolleri üstlenen erkek karakterleri. Yalnızca bu açıdan bakılınca bile filmin süregelen alışkanlıklarımızı tersyüz eden bir öyküsel akışının olduğunu görmek pek de zor değil elbette.
James Marsh'ın kurmaca türündeki şu ana kadar bir şekilde gizlediği yetenekleri ise Gölgede Dans ile ön plana çıkıyor. Marsh, filmini ocağın altını çok az açarak, ağır ağır pişiyor. Ortaya çıkan sonuç ise, filmin saklayamadığı fahiş hatalarına ve kimi çirkin alt-metinlerine rağmen lezzetli... Gölgede Dans, bir modern kült olan Köstebek (Tinker, Tailor, Soldier, Spy) gibi ‘sürprizini saklamaya çabalayan film' klişesinden kurtulmaya çabalamıyor. Kabul ettiği tipik bir sıradanlıkla, elinden gelenin en iyisini yaparak dikkate değer bir sinema bahşediyor. Dikkat çekici...
kaankarsan@gmail.com twitter.com/kkarsan