Hesabım
    Keloğlan Kara Prens’e Karşı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    1,5
    Kötü
    Keloğlan Kara Prens’e Karşı

    Ava Giderken Avlanmak

    Yazar: Ertan Tunç

    Türk Sineması son yıllarda mevcut üretimini azımsanmayacak ölçüde arttırmasına rağmen kalitesini yukarı çekmekte büyük güçlük çekiyor. Vizyona giren birçok yerli film; salt güldürmek yerine belli başlı bir takım toplumsal eğilimleri tenkit etmeyi hedeflediği ve bunu yaparken de işinin ehli olan senaristleri oyunun dışında bırakma tercihinde ısrarcı olduğu için kaçınılmaz olarak eleştirdiği geri-kalmışlığın, yozlaşmışlığın ve seviyesizliğin bir parçası olmaktan kurtulamıyor. Eşeğin (aracın) arkasına üzerinde "Canısı" yazan bir plaka koymak ile büyük emekler verip çektiğin filminin içine buna dair kaba bir espri yerleştirivermek; eleştiren ile eleştirilen arasındaki ayrımın farkına varmamızı sağlayacak belirgin çizgileri ortadan kaldıran bir tür sinemasal intihar olarak kendini göstermekte.

    Tayfun Güneyer; çarpıklığa, dejenerasyona dair getirdiği eleştirilerde; yavaş yavaş eleştirdiği yapının bir parçası olmaya başlıyor. Kara Prens Necati'nin birliğini denetlediği sahneyi ele alalım: Güneyer; esprilerini bildik/tanıdık temalar üzerine kuruyor ve aklı sıra Kara Murat, Malkoçoğlu filmlerindeki teknik detaylardaki hataları ve genel olarak film kusurlarını (movie goofs) hedef alıyor. Tarihsel temalı masal filmine burlesk espriler de eklemeye çalışıyor Güneyer. Amacı metal merdiven korkuluklarına güldürmek de olsa Necati'nin merdivenlerden düşüşü komedi adına yapılmış bir acuzeden başka ne olabilir ki?

    Günümüzde kullanılan teknolojik alet ve edevatları, moda olmuş sözleri, ünlemleri bir Türk masalına monte etmek ve bu yolla seyirciyi eğlendirmek başlangıçta iyi bir fikir gibi gözükse de usta kalemlerden, ince zekalardan süzülmedikçe hiçbir şekilde olumlu bir dışavurum meydana getiremiyor. Çoğu zaman iyi bir karikatür esprisi kendini komik bir film "plan"ına dönüştüremiyor. Gözümüze sokulan "Hatalıysam Lütfen Arayın" yazısı gibi.

    Filmde, oyuncu yönetimi açısından da bir felaketle karşı karşıyayız. Mehmet Ali Erbil; -Kemal Sunal'ı taklit etmek amacıyla geliştirdiği- sık sık milletin kafasına vuran klasik tiplemesiyle karşımızda. Petek Dinçöz'ün oyunculuğunu ortaya koyması için eline geçen tek fırsat, ejderha'nın karşısındaki sahnesiyken, o sahneyi de eline yüzüne bulaştırmış. O kadar kötü oynuyor ki, daha iyi şarkı söylediğini iddia etmek mümkün. Özcan Deniz, sanki haddineymiş gibi Robert De Niro, Al Pacino karışımı bir karakter çiziyor, hatta kendisinden hususi olarak benzeşim talep edilmeyen sahnelerde yani meşhur "Bana mı dedin?" (You Talkin' To Me?) sahneleri haricinde de elleri kolları ve sırıtışıyla komik duruma düşmekten kurtulamıyor. [Öyle zannediyorum ki; bu, Tayfun Güneyer'in Tamer Karadağlı'dan intikam alma çabası.]

    Bülent Polat'ın durumu ise çok daha üzücü. Johnny Depp'in Karayip Korsanları'ndaki Kaptan Sparrow portresini yinelemeye çalışıyor. O rol ki; duruşu, görünüşü, jestleri, mimikleri, müthiş aksanı ve sahne hakimiyetiyle, muhtemelen sinema tarihinin en kusursuz karakterlerinden birine aittir. Bülent Polat; kıyafet, göz sürmesi, takıları ve el-kol hareketleriyle adeta debeleniyor. Dramatürji eğitimi almış Polat'ın içinde, derisine yapışık olduğu halde dışarı çıkmak isteyen birini görüyorsunuz ve çok geçmeden o kişi çıkıveriyor. Çıkan kim? Avrupa Yakası'nın Şesu'su. Alp Kırşan, Vatan Şaşmaz ve Osman Yağmurdereli için bir şeyler yazmaya bile değmez. Filmde, "iddialı" yapımlarımızda çokça rastladığımız gibi önemsiz yan rollerde bile oldukça popüler isimler var. Bir tek Ali Atıf Bir eksik.

    Türkiye'nin en popüler dizilerindeki ve şovlarındaki en popüler kişileri bir araya toplamakla iyi film ortaya çıkmış olmuyor. Modern sinema her şeyden önce senaryoya dayanmaktadır, Tayfun Güneyer; Yılan Hikayesi ve Şans Kapıyı Kırınca'dan anladığımız kadarıyla komediye yatkın değil, sinemasal üsluba da hakim değil. Eğer Katil Domateslerin Saldırısı filmini tahtından indirecek bir yapıma başlarsanız, buna saygı duyulabilir ama çok komik bir Türk filmi çekmek maksadıyla masaya oturup, Keloğlan Kara Prens'e Karşı'yı çektikten sonra amacınıza ulaştığınıza inanırsanız yanlış olur.

    Bir masal kahramanı olan Keloğlan'a pembe peruk giydirip, eşcinsel bir müzik kabilesinin ortasında, piyano çalıp "Gelin Olmuş Gidiyorsun" parçasını okutturmak izleyici zekâsını küçümsemek ve seyirciyi aşağılamaktır. Robin Hood ve çetesine Roman dansı yaptırmak da öyle. William Shakespeare'i ve Hamlet'ini bu filme karıştırmak da yakışık almamış. Neresinden tutsanız elinizde kalacak, çok kötü bir film Keloğlan Kara Prens'e Karşı. Türk Sinema Tarihi'nin en kötü filmlerinden biri. Woody Allen'ın meşhur bir esprisi vardır: "Bu hafta sonu mutlaka operaya gideceğim. Kulak tıpası ve sakinleştirici aldım bile." Bilmem anlatabildim mi?

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top