Çocuk Müsameresi
Yazar: Serdar KökçeoğluPolis’i seven de var, sevmeyen de! Onur Ünlü uzakdoğucu denemesinin sahnelerini kimi oldukça yaratıcı (ve şaşırtıcı) kimi ise abartılı oyunlarla şenlendirirken filmin bütünlüğünü kaybetmesine rağmen bizim aklımızda yeni çalışmaları beklenmesi gereken heyecanlı ve yaratıcı bir isim olarak kalmıştı.
Belki daha orijinal, sinemanın güncel tema ve klişelerine daha mesafeli duran bir senaryo ile Polis’in hatalarını da unutturabilir ve kültürümüze özgü çılgınlıkların dilinden anlayan bir sinemacı olarak taze bir köşeye yerleşebilirdi. Fakat olmadı. Televizyon kanallarının birinde iki üç kere gösterildikten sonra kaybolacak ve en fazla fantastik çocuk dizileri seven küçük izleyicileri oyalayabilecek bir 'televizyon filmi' ile sinemalara gelişini şanssızlık olarak kabul etmek gerekiyor. Ummadık taş baş yardı.
Çocuk filminde ufak tefek hırsızlıklar yapan, yeşilçam döneminin zeki çocuk filmlerinden fırlamış Çocuk’un küçüklere dönük bir program hazırlayan Rüya ile yolları kesişiyor ve zaman içinde aralarına esrarengiz ve hırslı bir televizyon müdürü ve 'komik' hırsızların katılmasıyla da 'çocuk oyunu' şekilleniyor.
Onur Ünlü’nün yapımı Plato tarafından gerçekleştirilen filmin senaryosunu yazarken hangi izleyiciyi karşısına alıp oturttuğunu kestirmek çok mümkün değil. Bir yanda Çocuk ve Rüya arasındaki sevgi nefret ilişkisi gibi yetişkin izleyicinin de (iyi yazılmış olsaydı) ilgisini çekebilecek konular varken, öte yanda yerli çocuk dizilerinin izinden giden sulu ve sıkıcı bir oyunculuk anlayışı var. Çocuk’un iddialı olduğu fantastik çocuk filmleri türünden keyif alan biri olmama rağmen, bir türlü sevemediğim büyülü, perili çocuk dizileriyle yaratıcılıktan uzak amatör çocuk tiyatrosu oyunlarının bir karışımını buldum filmde.
Aslında filmin tek olumlu yönü olan sanat yönetimi anlamında ilginç mekan tasarımlarıyla karşılaşsak da, özensiz ışık kullanımı filmin atmosferini bozuyor ve büyük perde giderek ufalarak küçük ekrana dönüşüyor. Filmin serüvene açıldığı ve ritmin yükseldiği sahneler ise kötü oyunculukların kurbanı oluyor. İşte bu tür problemler filmin takip edilmesini iyice zorlaştırıyor.
'Çocuk filmi' deyip geçmek de mümkün aslında ama tüm dünyada çocuk filmlerinin geldiği noktayı göz önüne aldığımızda, bu ilginç türe daha fazla dikkat etmek gerektiği ortaya çıkıyor. Özellikle de popüler sinemanın gerekliliğini bir çıkış yolu olarak benimsemiş ülkelerin ciddiye alması gerekiyor.
Şüphesiz bugün çocuk filmleri hitap ettiği düşünülen kesimden daha çok yetişkinlerin ilgisini çekiyor. Çocukluğunu (veya çocuksu masumiyeti) arayanları, başka filmlerde bulamadığı türde hayal gücününün izini sürenleri tatmin eden onlarca film serisi var ortada. Bazıları tek başına küçük bir film endüstrisini bile ayakta tutabilecek kadar çok maddi dönüş sağlıyor. Popüler sinemanın potansiyeli yüksek türüne daha fazla ilgi göstermek gerektiği ortada. Ama ilgi yetmez; bir çocuk gibi hayal kurup, yetişkin gibi yazmak ve çekmek lazım. Bu kuralı karıştırmamak gerek.
Yeniden Çocuk’a dönersek, filmi izlediğim Kadıköy sinemasında karşılaştığım küçük bir olayı aktarmak istiyorum. Bugüne kadar pek çok kez film esnasında sinemayı terk eden izleyiciyle karşılaşmışımdır. Fakat ilk defa filme getirilmiş, muhtemelen ailesi dışarıda bekleyen iki çocuğun filmi terk ettiğine şahit oldum. Kardeş olduklarını düşündüğüm iki küçük izleyici karanlıkta el ele tutuşarak filmin arasını bile beklemeden filmden ayrıldılar. Ayrılma sebebi farklı olabilir ama üzüldüklerini pek sanmıyorum.