Son Olsun Zaten !
Yazar: Orkan Şancı15 yıldır televizyona aralıksız komedi üreten bir tiyatro topluluğu..Bir gün kalkıp sinema yapmak istiyor ve bu, ne ilginç ki (!) bir komedi oluyor. Böyle bir durumda, tiyatro topluluğunu bekleyen ilk tehlike nedir? Televizyonla ile sinema arasındaki anlatım farklılığı tabii ki..Peki Levent Kırca ve ekibi kavramış mı bu noktayı? Hayır!
Yılmaz Erdoğan, sinema yapacağı zaman Bir Demet Tiyatro'yu mu taşıdı beyazperdeye? Mükremin ile Lütfüye'yi mi anlattı filminde? Oysa Kırca, skeçlerinde tekrarlayıp durduğu karakterleri ve sahneleri, "2 saati aşkın bir skeç" halinde önümüze sürmekten kaçınmamış. Üstelik bu skeç komik değil, sıkıcı. Belden aşağı esprilere ve küfürlere gülmeyi mizah sanan bir kafanın ürünü "son".
Kırca'nın filmi, sahip olduğundan fazlasını taşıdığını iddia ediyor. Yeşilçam Sineması'nın zorluklarından yola çıkarak bir Türkiye tasviri sunmaya kalkışıyor. Ama bunu yaparken yanına iyi bir senaryo almayı unutmuş görünüyor. "son"un; mafya-politikacı-işadamı ilişkisine bakışı son derece sığ ve tekdüze. Senaryolara derinlik katan yan karakter ve yan öykü girişimleri "son"da da mevcut ama başarısız. Örneğin, çekmeye çalıştıkları filmde "esas oğlan"ı oynayan inşaat işçisi-türkücü tiplemesi Sıddık'a (Ali Sürmeli)gerektiği kadar yer ayrılmamış. Arada bir sahneye dalıp çıkması sırıtıyor. Obsesif otobüs sürücüsü Ferit'e (Sümer Tilmaç)ayrılan bölümler ise, filmin bütünlüğünde ayrı duran, adeta kopuk sahneler.
İlginçtir, bütün film boyunca en çok, Ferit'in, kelebeklerin peşinden "uçmaya" çalıştığı o kopuk sahneyi beğendim. Belki de "filmden ayrı" bir sahne olmasındandı, bilemiyorum. Ama kent yaşantısında her gün gördüğümüz insanlardan birinin içinden geçenleri, Tilmaç'ın, dev cüssesine biçtiği çocuk masumiyeti ile vermesi güzeldi. Sümer Tilmaç, oynadığı karakter ne olursa olsun, seyirciyi inandırabilen bir perde karizmasına sahip.
Ama, "son", bu değerli oyuncusundan ders alacak yerde, eğildiği konunun gerektirdiği hüzünden yoksun. Sanki Yeşilçam'da Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni (Yavuz Turgul,1990)" gibi bir film hiç çekilmemiş; sanki o filmde, hem komedi hem de dram birlikte harmanlanmamış. Oysa "son", Tilki Selim'in karısını başkasıyla yakaladığı sahnede bile dramatik olmayı başaramıyor.
"son"un sonu da elbette iyi olmayacak(tı). Tilki Selim'in, kendisine "kelek atan"larla yine bir arada Beyoğlu'nda yürümesi ile ne vurgulanmaya çalışıldı anlayamadım. Baz Luhrmann'ın "ilişkilerin bitebileceği"ne dair sözleri mi?
"son" bu haliyle, eleştirdiği filmlerden biri olup çıkıveriyor karşımıza. "Kaybedenlerin öyküsü"nü anlatmaya çalışırken kendi de kaybediyor. Sümer Tilmaç ve "kötü adam" Hakan Altıner'in üzerine düşeni yapmasına karşın "son", kötü bir deneme olmaktan öteye geçemiyor.
Kendi deyimleriyle 1.5 milyon dolara mal olmuş film. Türkiye standartlarına göre büyük rakam deniyor.
Büyük bütçe ...
. ama küçük film.