Hesabım
    Paramparça
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Paramparça

    Paramparça

    Yazar: Murat Tolga Şen

    Türk sineması son birkaç yıldır film üretmekle ilgili müthiş bir heyecan yaşıyor. Benzerine ancak 70’lerde, yani TV denen sinema katili kutu evlere girmeden önce rastlanacak kadar bolluk, bereket var. Peki bu niceliğin gişede karşılığı olması bir yana, izleyiciyi tatmin eden 'İşte Türkiye’nin sineması...' dedirtecek bir durumu var mı...? Elbette hayır!

    Garip bir şekilde, hem oyuncu, hem de teknik adam bazında TV’den beslenen yeni Türk sineması, TV ile sinema arasındaki farkı yok sayarcasına, beyazperdede görmesek hiç bir şey kaybetmeyeceğimiz yapımları önümüze sürüp duruyor. Teknik zaaflar, kötü oyunculuklar, özensizce ya da abartıyla yazılmış diyaloglar ve aslında bir hikayesi bile olmayan senaryolar...

    Bütün bunları neden yazdığıma gelince... Paramparça’da tam böyle bir film. 3-4 bölümlük bir mini dizi olsa çok daha tatmin edici olabilecek bir öyküyü sinema filmi yapıp, Amerikan ağızlı havada kalan diyaloglarla, zaten kötü olan oyunculukları daha da katlederek sunmanın övünülecek bir tarafı olmadığı gibi seyircinin Türk filmlerine olan kredisini sömürüp bir süre sonra hepten küstürecek olmasının dışında bir etkisi de yok sinemamıza.

    Paramparça’yı izlerken hep 'başka bir ekip pekala düzgün bir film çıkarabilirdi buradan' diye düşündüm. Özellikle diyaloglara biraz daha dikkat edilse bazı sahneler komik olmak yerine hedelendiği gibi gerilim yaratabilirmiş. Ama köyünden dışarı adım atmamış bir adamın ağzından 'Öldürmek genlerimde var, bilirsin...' gibi bir repliği duyduğunuz anda hoşgörü duvarlarıyla çevrilmiş olsanız bile dayanamıyorsunuz.

    Baş karakterlerin iç dünyasına gireyim derken yan karakterleri hepten unutan Paramparça, adına yakışır bir şekilde paramparça bir öyküye sahip. Mesela filmin gidişatına epey etki eden 'Duru' karakteri ile ilgili hiç bir şeye şahit olamazken, dakikalarca içki içen adamları, barda şarkı söyleyen şarkıcıları ve başka önemsiz şeyleri izliyoruz. Sonra, karakterler de hiç inandırıcı değil... Daha 25’inde göstermesine rağmen yıllarca devletin tetikçisi olmuş, arada evlenip çoluk çocuğa karışmış bir kiralık katil, kafayı intikamla bozmuş, 30 yıldır bekleyen sinir bozucu bir çiçekci, Beyaz takım elbisesi ve fötr şapkasıyla Blaxploitation filmlerinden fırlamış gibi duran kaypak bir kiralık katil daha... Bir Tarantino filminde olsa çok da lezzetli olacak işlemeler belki bunlar ama Naci Çelik Berksoy ne yazık ki o yeteneğe sahip değil!

    Fakat herşey bir yana, film hakkında çok daha acıtıcı yazmamı engelleyen bir son 20 dakikaya sahip ki, keşke bu 20 dakikalık bölüm de filmin asıl iskeletini oluştursaymış. Fantastik düşkünlüğümden de sebeple ilgiyle izlediğim bu final, filmin en can alıcı kısmını oluşturuyor ama oraya gelene kadar epey eziyetli bir 95 dakikaya katlanmak zorunda kalıyoruz.

    Tuz gölünde çekilen sahnelerde en azından görsel olarak bir sinema filmi olmaya yaklaşan Paramparça, ne yazık ki dağınık öyküsü, kurgusu, kötü oyunculukları ve daha pek çok şeyiyle sinemada görülmese de olur bir yapım olarak hafızama yerleşti. Tamamı TV’den gelen teknik ekip ve oyuncularına söyleyeceğim şey ise; Sinema televizyona gerçekten de sığmaz ama bu perdenin boyuyla alakalı değildir!

    twitter: murattolga

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top