Gecenin Geçmişle Hesabı
Yazar: Misafir KoltuğuGece 11.45: filmin kahramanlarının dönüm noktası... Sinema eleştirmeni olarak tanıdığımız Burak Göral'ın senaryosunu yazdığı ve Kolay Para adlı filmin yönetmenlerinden biri olan Ercan Durmuş'un çektiği film, bizi İstanbul sokaklarında dolaştırırken, üç farklı hikayeye de tanık olmamızı sağlıyor.
Biçimsel olarak Paramparça Aşklar Köpekler'i çağrıştıran bir film var karşımızda. Karısını kazada yitirmiş ve artık sokaklarda kağıt toplayan bir adamın (Mehmet), yazmak istediklerini yazamayan ve sistemin içinde eriyip, popüler dizi senaryoları yazmak zorunda kalan bir senaristin (Okan) ve ailesi tarafından zorla evlendirildikten sonra şiddete maruz kalıp İstanbul'a kaçan bir kadının (Zeynep) hikayelerine ayrı ayrı ve daha yakından bakıyoruz.
Paramparça Aşklar Köpekler'in biçimsel olarak dünya sinemasına getirdiği yeni soluk gibi, Gece 11:45'in kurgu biçimi Türk Sinema'sında daha önce pek denenmemiş türden. Yine bu Meksika filmine benzer bir anlatımla, hikayenin kesiştiği ve çakıştığı noktalar da mevcut Anlaşılıyor ki, Burak Göral senaryosunu yazarken, bilinçli ya da bilinçsiz olarak içerik ve biçimsel açıdan bu yeniliğin peşinde.
Fikir açısından Türk Sineması açısından bir yenilik gibi gözükse de, yerini bulamamış gibi duruyor. İyi bir fikir olarak düşünülenlerin, kameraya yansıyamadığını görüyoruz. Kısacası senaryo ve kamera arasındaki boşluk seyirciyi de boşlukta bırakıyor. Sahneler arasındaki geçişler, bazı yerlerde karakterlerin biraz zorlanarak karşılaştırılmaları, seyircinin filmin içine girmesini zorlaştırıyor. Zaman zaman günlerin birbirine karışması dün ve bugün arasında bir çelişki doğuruyor.
Neyin ne zaman nasıl olup bittiği araya giren bazı sahneler ile komplike bir hal alabiliyor. Filmin matematiksel kurgusu izlemeyi zevkli kılabilecekken, seyirciyi oldukça zorlayan bir konuma dönüşüyor. Bizi zorlayan durumlar sonunda berraklık kazansalar bile.
Seyirciyi bu noktada yoran şey kurgunun yanında "belirsizlik". Çünkü önce Zeynep'in nereden gelip nereye gitmek istediğini ya da neden kaçtığını anlayamıyoruz. Kağıt toplayan Mehmet'in ise gerek çizdiği resimlerden gerek konuşmalarından diğerlerinden daha farklı olduğunu anlıyoruz ama bu adamın da tam olarak ne yaşadığını anlamlandıramıyoruz. Ancak filmin sonuna doğru parktaki bir bankta Zeynep ve Mehmet birbirlerine anlatıp arınırken biz de kafamızdaki soruların yanıtlarını bulabiliyoruz.
Biçimsel olarak pek amaçladığı etkiyi yaratamamış gibi dursa da, filmin ele aldığı hikayeler oldukça etkileyici... Sadece sokakta karşılaşıp fark edemediğimiz insanların yaşadıkları anlatılmıyor bu filmde; birebir olmasa da herkese değebilecek türden tasarlanmış olaylar gibiler. Yeni bir başlangıca duyulan ihtiyaç ve bunun göründüğünden daha zor olduğu filmin her hikayesine sindirilmiş bir sancı gibi.
Geçmişlerinden kurtulmakta zorlanan karakterleri izlemek keyifli bir duruma dönüşebilecekken, oyunculuğun bu duruma engel oluşturması üzücü. Feridun Düzağaç'ın oyunculuğu zaman zaman vasatı aşarken çoğu zaman aşamıyor.Özellikle müzik dünyasından biri olması "inandırıcılık" sorununu öne çıkarmış. Geçtiğimiz İstanbul Film Festivali'nde Anlat İstanbul adlı filmle 'en iyi kadın oyuncu' ödülünü alan Yelda Reynaud ise bu kez ortalama bir oyunculuk sergilemiş. Anlattığı karaktere yaklaşmış ama yine de seyirciyi içine almakta güçlük çekiyor. Yiğit Özşener ise ortalamanın üzerinde bir oyunculuk sergilemiş olmasına rağmen film içinde "kayıp" duruyor. Hikayedeki karakterlerin bize anlatmak istediklerin duyabilsek bile oyuncuların bize anlatmak istediklerini duyamıyoruz.
Türk Sineması için biçimsel olarak farklı bir filmle karşı karşıya olsak da anlatımdaki boşluklar sebebiyle çok iç açıcı bir örnek olarak durmuyor Gece 11:45. Ama takdir edersiniz ki, fark yaratmak zor bir iş.
Janet Barış