Peri Tozu
Yazar: Ali ErcivanEla Alyamaç?ın ilk filmi Peri Tozu, bir masal tadı yakalamaya çalışıyor. Çocukluklarından beri birbirlerinin en yakın dostu olmuş ve hep biraz çocuk kalmış iki üvey kardeş (Deniz ile Emre), içlerinden birinin yakalandığı hastalık sonrasında hayatın acı gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalıyorlar. En yakın dostuna yardım etmek isteyen Deniz'in yolu, çocuk olmaktan çok erken yaşta vazgeçmek zorunda kalmış, katı karakterli Cem ile kesişiyor. Ve aralarında başlayan aşk, boşanmış bir ailenin çocuğu olan Cem'i ebeveynleriyle yüzleşmeye ve daha insancıl biri olmaya götürüyor.
Aslında pekala şirin bir hikayenin aynı ölçüde şeker bir filme dönüşmemesinin başlıca sebebi, istenen masalsı atmosferin yakalanamaması oluyor. Deniz ile Emre'nin kendilerine kurdukları düşler ülkesi, perdede hiç de renkli veya olağandışı bir şekilde vücut bulmuyor. Sadece çocuk gibi davranan, gerçeklikle bağlarını koparmış gibi duran ve bu halleri pek yapmacıklı gözüken iki genç izliyoruz.
Birlikte yaşadıkları evleri ve ufak bir arkadaş grubu çevresinde kurdukları sözde özel yaşam, sadece onların değil, filmin yaratıcısının da hayal gücünü serbest bırakamadığını düşündüren, görsel karşılık açısından oldukça verimsiz bir alan olarak kalıyor. Halbuki filmin gerektirdiği, en azından Deniz'in yaşam alanıyla Cem'in yaşam alanı arasında belirgin bir zıtlık yakalamak olmalı. Ama öyle bir görsel doku yaratamıyor yönetmen.
Dolayısıyla, Deniz'in hayata bir masal dünyası gözlüğünden bakıyor olması, ne sahici ne de çekici bir dramatik unsur oluyor bu film için. Peri Tozu, sert mizaçlı Cem'in ailesiyle geçmişinden kaynaklanan çatışmalarını daha başarıyla ortaya koyabiliyor. Ama öyküsünün bu kanadının üzerine de yeterince gitme cesaretini göstermiyor; bu öyküyü de yeterince etlendiremiyor. Ortaya çıkan film de ister istemez sönük, heyecansız bir işe dönüşüyor.
Yönetmenin kamerasını nereye koyduğu, doğru plan kesip kesmediği gibi noktalarda filmin sinema dilinin ciddi bir problemi yok. Oyunculuklar da genel olarak temiz. Ancak yönetmenin yaratıcı bir cesaret de gösteremediği kanısındayım. Kafasındaki duyguyu tam olarak bize geçiremediği için, arada filmi bölen Peter Pan alıntıları da aslında pek bir şey ifade etmiyor. Doğrusu, bunların izlediğimiz öyküyle doğrudan bir anlam bağı kurabildiğini bile söylemek zor çoğu zaman.
Ve tüm bunların üstüne, öncesinde hiç hazırlığı olmayan, filmin genel hissiyatına hiç uymayan ve her niyeyse alabildiğine uzun tutulmuş, bitmek bilmediği gibi giderek daha da alevlenen bir sevişme sahnesi var ki filmin son kısmında, insanı iyice yabancılaştırıyor izlediği işe. Bir kadın sinemacının dobraca gerçekçilik yaratma gayreti mi yoksa Deniz'in masal dünyasından biraz daha gerçek dünyaya dönüşünün mü işareti olarak yorumlamalı bilmiyorum ama böyle bir filmin içinde son derece yanlış bir adım olduğunu biliyorum.
Sonuç olarak, Peri Tozu gözardı edilecek bir gayret değil ama yaratıcı açıdan tutuk, heyecansız, cesaretsiz bir film. Karakterlerine inanmamızı ya da onları umursamamızı sağlayamıyor. Akılda yer etmeyecek bir iş olarak da sona eriyor.