Bu Film Olay Yarattı
Yazar: Oktay Ege KozakDeğişik ırklar ve kültürler arasında oluşan şiddeti objektif bir bakış açısı ile inceleyen filmler, ilk vizyona girdiklerinde nedense medya tarafından hemen "Şiddeti teşvik ediyor" ve "Şu ırkı veya şu kültürü aşağılıyor" tarzı suçlamalarla karşılaşıyor. Spike Lee'nin, yılın en sıcak gününde Brooklyn'de giderek yükselen ırklar arası çatışmayı anlatan 1989 yapımı şaheseri Do The Right Thing, vizyona girdiğinde "Siyahları şiddete teşvik ediyor. Irklar birbirine girecek. New York yerle bir olacak" gibi manşetler gazeteci standlarını süslemişti. Benzeri tepkiler, aynı tür meseleleri acımasızca inceleyen Protesto (1995) ve Bamboozled (2000) gibi yapımlara de gösterildi.
Max Eipp'in yazıp, Türk asıllı Alman yönetmen (veya Almanya'da yaşayan Türk yönetmen, doğru terimi bilmiyorum) Züli Aladağ'ın yönettiği Rage, bu tür tartışmalara yol açmış bir film. Rage, Almanya'nın fakir bölgelerinde belli bir eğitim ve gelecek şansına sahip olmadan yaşayan Can isimli bir Türk gencin, yüksek sınıf bir bölgede liberal entellektüel ebeveynleri ile yaşayan Alman Felix'i terörize etmesi sonucunda, kaçınılması imkansız trajik sona doğru adım adım ilerliyor.
Bir Türk gencini, yani Alman azınlığının bir üyesini dışarıdan bakınca negatif bir ışıkta gösteren bir filmin, aşırı politik doğrucu Alman medyasını korkutması şaşırtıcı bir gelişim değil. Rage'in yarattığı tartışma sonucunda ne yapacağını bilemeyen, filmi yayımlamakla yükümlü ARD kanalı, filmin gösterimini prime-time dilimine mensup akşam sekizden alarak, daha az kişinin izleyeceklerine emin oldukları akşam ona aktardılar. Bu plan işe yaramadı çünkü bu ani zaman değişimi, toplumun filme daha çok ilgi duymasına sebep oldu. Ve o andan sonra Alman ve Türk medyasında Züli Aladağ, "vatan haini"ne varan suçlamalara maruz kaldı.
Fakat Rage'i izleme şansına sahip olduktan sonra bu tür suçlamaların ne kadar yüzeysel ve yersiz olduğunu hemen anlıyoruz. Rage, Cronenberg'in 2005 yapımı şaheseri Şiddetin Tarihçesi'nden beri, insanlar arasında oluşan şiddetin kaynağını ve sonuçlarını dürüst bir bakış açısı ile inceleyen nadir gerilimlerden biri.
İlk olarak filmin bu kadar tartışma yaratmasının kaynağı olan, geleceği parlak genç oyuncu Oktay Özdemir tarafından yılın en doğal ve organik performanslarından biri ile canlandırılmış Can karakterine bakalım. İlk bakışta aşırı agresif ve öfke dolu Can'ın, filmin antagonisti olduğu kolayca gözlemlenebilir. Fakat bu karmaşık portreye daha yakından baktığımızda, doğumundan beri kendisine eğitim bakımından hiç şans verilmemiş, babası tarafından sürekli dövülmüş, hor görülmüş acı dolu bir ikilem ile karşı karşıya kalıyoruz.
Felix'i durmadan sebepsiz yere dövmesi ve Felix'in babası Simon'u her daim kabaca rahatsız etmesi yüzünden, Can'dan nefret etmek istiyoruz ama Züli Aladağ bize o kadar kolay bir çıkış vermiyor. Can, Felix'in odasında Türkü söylemesi, Simon'ın arkadaşı tarafından dövüldükten sonra (kendi dövdüğü) Felix ile yaralarını kıyaslayarak şakalaşması, hiç diyalog kullanmadan yürek burkmayı beceren bir sahnede babası tarafından evlatlıktan edilmesi ile pozitif özelliklere de sahip olan, doğruyu yapmaya çalışan ama ümitsiz çevresi ve geçmişi tarafından sürekli baskı altında yaşayan trajik bir sosyal figür.
Diğer yandan, problemlerini aşırı açık fikirli ve liberal bir biçimde çözmeye uğraşan zengin sınıfı Alman ailesi, ilk bakışta sempati duymamız gereken karakterler gibi görünse de, sözün gelişi açık ilişki kuralı yüzünden yıkılmakta olan aile hayatları, yaptıkları korkak pasif-agresif seçimler (Simon'un Can problemini kendi halletmesi yerine, işin çirkin kısmını alfa erkeği arkadaşı Michael'a bırakması) ve Simon'un giderek yüzeye çıkan ırkçı gözlemleri yüzünden, daha fazla olmasa bile en azından Can kadar eleştirdiğimiz sinik, duygusal bakımdan boş insan karikatürlerine dönüşüyorlar.
Kısacası Rage, sosyal denge çubuğunun iki ucu olan aşırı şiddet ve aşırı liberalizmi aynı oranda eleştiren, dikkatle elden geçirilmiş, sıkı bir anlatım tarzına sahip, başarılı bir gerilim. Bu problemin çözümünün çubuğun ortasında olduğunu da savunmuyor tabi yönetmen Züli Aladağ. Ama bu tür hassas konular üzerine açık ve dürüst tartışmalara kapı aralaması bakımından önemli bir adımı temsil ediyor. Şimdi sıra, filmin Türkiye'de gösterilmesinde ve Türk izleyicinin medyadan ne düşünmesi gerektiğini öğrenmek yerine, film hakkında kendi fikirlerini oluşturmasında...
*Bu filmin yönetmeni ile yapılan röportajı okumak için tıklayın!