Hesabım
    Melekler ve Kumarbazlar
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Melekler ve Kumarbazlar

    Melekler ve Kumarbazlar

    Yazar: Misafir Koltuğu

    17 Ağustos ne yazık ki, 1980'de toplumsal belleğine ket yemiş sinemamızda, yeterince değinilmeyen toplumsal olaylardan biri oldu. Son dönemlerde sinemamız yavaş yavaş toplumsal belleğin izini sürmeye başlasa da, -bilindiği üzere "Sonbahar" 2001'deki 'Hayata Dönüş Operasyonu'nun toplumdaki yansısını çok iyi resmetmişti- sözgelimi '11 Eylül'ün Amerikan Sineması'nda yarattığı kırılma ile mukayese edildiğinde bunun ne kadar cılız olduğu ortada. '10 Yönetmen ve Türk Sineması' kitabıyla tanıdığımız Ertekin Akpınar'in ilk uzun metraj filmi olan "Melekler ve Kumarbazlar" da 17 Ağustos Depremi üzerine kuruyor hikayesini fakat bu "Sonbahar" filminin açtığı o gerçekçi kanaldan beslenmeyen, trajik kişisel hayat anlatılarından oluşan 'sert bir taşra dramı' esasen.

    Gerçek olaylara dayanan, Sakaryalı bir grup genç arkadaşın deprem öncesi ve sonrasındaki yaşamlarını konu ediyor "Melekler ve Kumarbazlar" kısaca. 1999 yılındayız. Bu arkadaşlar bir kıraathanedeyken deprem oluyor ve canlarını zor kurtarıyorlar. Daha sonra anlıyoruz ki, içlerinden biri o esnada yaşama veda etmiş. Bir sıçrama ile 10 yıl sonrasına giden filmde, toplumun çoktan unuttuğu depremin bu insanların hayatını sarsmaya devam ettiği görülüyor. Depremde bütün ailesini kaybeden İrfan (Hakan Meriçliler) yetenekli bir fotoğrafçıdan bir alkoliğe dönüşmüş, Şehsuvar (Cem Davran) çocukluk hayalinin peşinde sürüklenmektedir. Selami (Hakan Gerçek) ise hayatını 'Sakaryaspor'a adamış fanatik bir amigo olup çıkmıştır. Hırpani bir yaşam sürmekte olan bütün bu gençler, 17 Ağustos'un sendromundan sıyrılıp hayatlarına yeni bir anlam kazandırma çabasındadırlar.

    Filmin aynı zamanda senaryosunu da yazan Ertekin Akpınar'ın kalemi çok güçlü. Özellikle filmdeki diyalog çalışması çok iyi. Karakterlerin ağızlarından dökülen cümlelerin çoğunda quote (özdeyiş) olabilecek şiirsel bir tını var. Dakikalar ilerledikçe karakterler ile kurulan özdeşlik artıyor ve ulaşılan 'arınma' filmi bir kerte daha güçlendiriyor. Bu noktada filmin kaybedeni kutsayan ve yer yer sertleşen diliyle bir Zeki Demirkubuz filminden aşağı kalmadığını söyleyebiliriz. Fakat dramasının fazlaca melodram öğeler taşıdığını da eklemek gerek. Zira bir Yeşilçam safdilliliğine sahip pek inandırıcı olmayan, İrem Altuğ'un başarıyla canlandırdığı Zeynep'e sahip çıkma durumu biraz mübalağa edilmiş sanki. Tabii bunun dramatik bir aksaklıktan ziyade yönetmenin senaryoya istemli bir dokunuşundan kaynaklanan bir zaaf olarak değerlendirmek daha doğru olur. Ayrıca filmde Sakaryaspor da -yönetmenin de bu takımı desteklediğini varsayarsak; Selami'nin, Ertekin Akpınar'ın alter egosunun tezahürü olması kuvvetle muhtemel- önemli yer teşkil ediyor. Fakat bu değininin bir "Aşk Tutulması" ya da "Fever Pitch" kadar anatemaya eklemlenmediğini ifade edelim. Yönetmenin hayatından izler taşıdığı belirtilen senaryoya giydirilen atmosferin başarılı olduğu söylenebilir.

    Filmin görüntü işçiliği bakımından kusursuz olduğu iddiasında bulunmak ise mümkün değil. Şunu belirtmek gerekir ki, dijital teknoloji iyi kullanılamadığında yapıtın ruhunu zedeleyen bir faktör. Burada da gözü rahatsız eden bir dijital kirlilikten söz edebiliriz.

    Komedi oyuncusu olarak tanınan Cem Davran'ın Şehsuvar karakterinde iyi iş çıkardığı filmin en öne çıkan performansına İrem Altuğ imza atmış. Diğer oyuncuların da üstlendikleri görevi başarıyla ifa ettiklerini söylemek yanlış olmaz. Yalnız dizi kökenli bu oyuncuların Amerikanvari bir kaybeden portresi çizmesi biraz yadsınacak bir durum. Dizi filmlerde de sık sık karşılaşılan bu tiplemelerin bize özgü kaybeden bir karakter olabildikleri film/dizi sayısı bir elin parmakları kadar az. ( "Masumiyet" ve "Kader"in ana karakteri 'Bekir' gibi örneğin.) Dolayısıyla kağıt üzerinde kusursuz gibi görünen, köklerini bu topraktan alan karakterlerin, oyuncu yorumuna bağlı olarak eksik kaldığı/başkalaştığı gibi bir gerçek duruyor karşımızda.

    "Melekler ve Kumarbazlar"ın en önemli artısı, çıkış noktası olarak seçtiği '17 Ağustos depremi'ni dramatize etmeden anlatabilmesi kuşkusuz. Yaşananların hüznünü kişisel hayat hikayeleri üzerinden izleyiciye aktarmak suretiyle bu tuzaktan sıyrılmış Ertekin Akpınar. Yönetmenin çocukluğunu geçirdiği coğrafyanın yok oluşuna ve kaybettiği kişisel tarihe yaktığı ağıt bir nevi ilk filmi. Belki de yönetmenden bu konuyu toplumcu/gerçekçi bir düzlemde ele almasını beklemek haksızlık. Ne var ki filmde koşulların ve onu yaratan etkenlerin biraz daha irdelenmesi, salt ima yoluyla geçiştirilmemesi çok yerinde olurdu. Kimi ufak kusurlarına ve ikinci yarıda hafif sarkan hikayesine rağmen "Melekler ve Kumarbazlar", sırf bir '17 Ağustos filmi' olması nedeniyle bile görülmesi gereken bir yapıt.

    Ercan Dalkılıç

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top