Kirpi
Yazar: Arzu ÇevikalpSulhi Dölek'in romanından uyarlanan Kirpi; "İntikam soğuk yenen bir yemektir" ve "Anladığımız hiç kimseye düşmanlık besleyemeyiz" sözlerinden yola çıkarak Reşat Kirpi'nin geçmişinde yaşadığı travma ile yüzyüze gelmesini ve elde edemediği duygu boşalımı nedeniyle sorunlarından kurtulmak istemesini konu alıyor. Kirpi, birbirlerinden intikam almak için her yolu deneyen iki inatçı düşmanın, oldukça masum başlayan çekişmelerinin ülke çapında bir kargaşaya yol açmasını komik bir dille anlatıyor. Kirpi'nin kahramanları arasında başlayan olaylar, akıl almazlık dozu giderek artan misillemelerle çevrelerinde yaşayan herkesin başını belâlara saran büyük bir hesaplaşmaya dönüşüyor. Tabii bunu takiben; Reşat Kirpi'nin katarsis yaşaması da cabası.
Ama ondan evvel kafanızı kurcaladığını tahmin ettiğimiz bir detayı aktaralım. Filme ismini veren kirpi sinirlendiği zaman dikenlerini karşısındakine fırlatan ama korkulduğu kadar tehlikeli olmayan bir hayvandır. Peki kirpi ne zaman korkutucudur? Cevap: Damarına basıldığında. Bu durumda kirpi; vahşi bir hayvan kılığına bürünebilir. Tıpkı Reşat Kirpi gibi. Reşat Kirpi aslında kendi imgesinin ayaklar altına alınmasını istemeyen ancak bu şekilde hayata adapte olabilen, kendine dair bir fikir sahibi oldu mu kendini tanımaya başlayan bir adamdır. Öte yandan şu cümle de doğrudur: Başkalarının başına geldiği sürece haksızlıklara ses çıkarmayan ama söz konusu kendi konforu olduğunda bir panter kesilir.
Yazının başında da belirttiğim gibi, iki ezeli düşman olan Reşat Kirpi ve Tahir Yaman'ın katmer katmer yanlış anlama ve imayla kabuklanıp büyüyerek alt edilemez bir yaratık haline gelişini izlemenin bunu hem boğucu hem de komik bir tarafı var aslında. Çünkü yönetmen Murat Aktaş'ın, bu iki ezeli düşmanı türlü zorluklara gebe bir serüvenin ortasına iterek, umutla umutsuzluğu aynı kareler içinde yaşatması kara mizahın bir resmi.
Söz gelimi; film neredeyse gerçekten deliren Tahir Yaman ve Reşat Kirpi'nin ayaklarının altındaki kaygan zemini uzun süre paylaştıktan sonra kendi dünyalarına doğru yönelmelerini, hayatla kurulan ilişkinin çevresel koşullarla kimlik kazandığını iletişimsizlik ve yabancılaşmanın kişilik özelliklerinden bağımsız bir şekilde anlamlandırabileceğini ve insanoğlunun özüne doğru yapılan saflığı belgeliyor adeta. Bu anlattıklarıma istinaden Aktaş, Kirpi'nin diyaloglarının derinliklerine sızmayı ve satır aralarını seyirciye geçirmeyi çok iyi başarmakla kalmıyor, geniş ekran kadrajıyla hikâyenin görsel karşılıklarını özellikle mekân kullanımıyla ustaca karşılıyor. Artı karakterler arasındaki gerilimi sabit bir hızla yükseltmiyor; önce usul usul ısıtıyor sonra altını açıyor sonunda toparlayıp servis ediyor. Zira Kirpi'nin çetrefilli kurgusu ve zamansal sıçramaları biçimsel bir deneyden çok, karakterleri daha iyi işlemek için yapılmış bir tercih.
Demem o ki; hikâyenin altını kısmayıp stili de iyice köpürten Aktaş 'ın Kirpi filmi çok tartışılacaktır, hatta birçokları tartışmak dahi istemeyebilir. Ben tek kelime söyleyeyim: Olağanüstü. Tabiri caizse çıkmaz bir sokakta güç bela ilerleye dururken elinize dikkati dağıtmak için tutuşturulmuş lolipopu, filmde seyirciyi ters köşeye yatırmak lazım denilen yere kadar zevk alarak emiyoruz. Doğrusunu isterseniz Kirpi sıradan Türk filmlerinden çok farklı bir politika güdüyor. Hani takdiri hak etmiyor dersek yalan söylemiş oluruz. Çünkü sinematografik olarak ele aldığımızda; screenshot mantığını filme yaftalayan, Hollywood-vari efektlere haiz olan ve hatalara yer vermeyen Kirpi, "ben farklıyım" sloganıyla ilgiyle izlenebilir bir film olduğunu kanıtlıyor.
Dört başı mamur olan film hakkında çok fazla kelam edip de Kirpi'yi canlandıran Mazhar Alanson ve Tahir Yaman'ı canlandıran Güven Kıraç'a özel bir parantez açmadan da geçmek olmaz. Hiç kuşkusuz; sinemanın emektarlarını metamorfoz geçirtmiş gibi izleten, öte yandan Alanson ve Kıraç'ın sahne tozunu yuttuktan sonra oyunculuğun bir virüs gibi kanlarına girmesini sağlayan Kirpi, eğer karakterlerini romandan adapte etmeseydi yine de başarılı olur muydu? İşte o, film için birkaç gömlek yukarıda kalan bir soru. Bu sorunun yanıtını verebilmeyi çok isterdim gerçekten. Lakin romanı okumamış olduğum için affınıza sığınıyorum.
Son tahlilde tespihi masaya yatırarak racona göre konuşmak gerekirse; insanların öfkelerine hakim olamadığı anlarda çileden çıkmalarını, kontrol mekanizmalarının çöktüğünü ve kötülük yaptıklarında onlara misilleme olarak geri döneceğini aktaran film başarılı bir kedi fare oyunu aslında. Gidip görmenizde fayda var.