Demirkubuzun Nahid Sırrı Örikin Kıskanmak adlı romanından uyarlaması, 1930-1940 dönemini anlatan bir film. Olaylar Zonguldakta geçiyor. Romanı okumadığım için yorumlarım tamamen film üzerinden olacak.Yönetmen, 'Bugüne kadar hem zaman olarak, hem akıl olarak, hem farklılık olarak en çok emek verdiğim, en çok para yatırdığım, en çok meşgul olduğum filmim bu' diyor kendi web sitesinde. Filmin ana kişisi çirkin, sığıntı kardeş Senihadır. Senihanın davranışlarındaki kodları anlamak, anlamlandırmak, çözmek için şifre çözücü olmak gerekir. Yönetmen 'Aslında geceler boyunca neler hayal etmesine, en az Mükerrem kadar arzuları olmasına rağmen onun öyle bir yaşamı yoktur, aynı doğaya sahip olduğu halde.' Allah aşkına bu sözleri doğrulayacak bir sahne var mı filmde? Ne arzusu, ne hayali? Dümdüz, buz gibi bir kadın resmi var. İlk ilişkisini bile anlatırken yemek tarifi verir gibi. Kıskanmış nasıl, ne zaman nerede? Yönetmen 'Romanda Seniha mahrum bırakıldıkları yüzünden çirkinleşmiş bir karakterdir' diyor, ancak filmde neden mahrum bırakıldığını anlatma lütfunda bulunmuyor. Sadece ilk cilişkisini yaşadığı ve evlenmeyi düşündüğü kişiyi ağabeyinin askere aldırdığı bilgisi veriliyor. Bunların dışında, çocukluk, gençlik yılları, aile ortamı, anne babanın davranışları neden, nerede, ne zaman birikti bu kadar kin, öfke. Müneccim olmak lazım bunları kavramak için.Hikayeyi kimin gözünden gördüğümüz, belli değil. Garip bir karışıklık var. Tıkanmışlık var. Oyuncu seçiminde yine ciddi hatalar var. Nuriye Hanımın dünya güzeli oğlu Nusret ömründe ilk kez kamera karşısına geçmiş herhalde. Dökülüyor. Hele yatak sahnesi sonrası tartışma sahneleri evlere şenlik. Bu kadar kötü olabilirdi. Konuşma metni ise tam bir felaket: Nüzhet: 'Bu münasebete sırf zevk almak için et ve sinir tarafına düşkünlüğün sebebi ile başlamış olduğun halde böyle konuşman deli ediyor beni.' Bu mükalemeyi (!) 3-5 kez dinledim. Aynen böyle. 'et ve sinir tarafına düşkünlük' Burada yazacak kelime bulamıyorum. Dekorlar, sahneler için özenilmiş, uğraşılmış, emek verilmiş de kardeşim dikkat niye edilmemiş. Seniha 'Bütün olanları tasavvuf ederek....' diyor. Tasavvuf ile tasavvur arasındaki telaffuz farkını bilmez mi insan. Bir harf değişince anlam da değişir. Tasavvur kelimesi iki sahnede geçiyor. İlerleyen sahnede doğru telaffuz edilmiş. Ancak Seniha yanlış söylemiş ama perdeye yansıyana kadar kimse fark etmemiş. İnanılır gibi değil. Filmde 'Mutlak suretle kabil olur.' deniyor. Yine Senihanın mÜkerreme söylediği 'Şeriata hesap vermek' ten bahsetmesi, bilmem ki o dönemde böyle bir cümle kurmak mümkün mü? Cümle en fazla 'şeriatın kestiği parmak acımaz' olabilirdi. Arada dağlar kadar fark var. Anlaşılıyor ki yönetmen konuşma dili ile yazı dili arasındaki farkı hiç kavramamış yazık ki? Genel olarak metin dilini beğenmedim. Zorlama olmuş. İğreti, akışkan değil.Mahkumların geçtiği bir sahne var. Boyunlarında koca koca kelepçeler. 1930larda mahkumlar böyle mi taşınıyordu bilmiyorum. Umalım büyük bir hata yapılmamaıştır. Yine aynı sahnede sakallı bir mahkum var. Sakalı ve bıyığının kesiliş tarzı 1980 sonrası biçimde. O dönemde Türkiyede böyle bıyık sakallı biri olmaz. (sakal uzun bıyık çok çok kısa) Yine sonlara doğru hapishaneden çıkmadan önce bir sokak sahnesi var. Sokakta insanlar yürüyor. Arada bir türbanlı genç kız geçiyor. Artık burada diyecek söz kalmadı. O tarz baş bağlama da 80 sonrasına ait. Türban değil başörtüsü olmalıydı. Dikkatsiz, özensiz olmuş. Yönetmenin bazı konuları hiç bilmediği fazlasıyla sırıtıyor. Filmde bir de cep telefonu sahnesi olsaymış tam olacakmış. Tüyümüz eksik kalmış. Filimdeki kurgu, senaryo yine koca koca boşluklarla dolu. İzleyen istediği gibi doldursun. Ancak hiç bir halde muhayyileniz bir mantık, bir bütünlük bulamıyor. Karşınıza nedensizlik toslayıp duruyor. Nedensizlik, sonra anlamsızlık olarak dönüyor size. Mükerrem ile Halitin evliliği ile ilgili hiç ama hiç bir bilgi kırıntısı yok. Mükerrem niye kocasını aldatıyor? Bir sorunları mı var da aldatıyor. Sevmiyor mu? Tutku mu? Aşk mı? İhtiras mı? Zevk mi? Değişiklik mi? İhanet etmenin merakı mı? Spor olsun diye mi? Laf ola beri gele mi? Yok da yok. Anlamanız mümkün değil. Bir genci görüyor, bir de yatağı. 3 ay gündüz buluşuyorlar kavga ediyorlar ayrıldılar sanıyorsunuz, sonraki sahnede gece buluşmaları ihtiraslı sevişmeler başlıyor? İyi de neden?Tipler oturmamış. 'Tatlılardan ne yiycez' Halit, nasıl bir insan anlamak mümkün değil. Avrupada mühendislik eğitimi almış, filmin bir yerinde fötrle aydın tip, bir yerinde kasketiyle köylü Halit ağa, davranışları, duruşu, tepkileri, namus cinayeti vs. Gel de inan. Filmde kocaman bir inandırıcılık problemi var. Basit hatalar, boşluklar tüm keyfinizi bozuyor. Canım çok sıkıldı. Masumiyet yönetmeninden böyle bir film beklemiyordum. Keşke dönem filmi çekmeseydi. İlk kez Demirkubuz filmine 5in altında üzülerek puan veriyorum. 4/10 Unutmadan, filmin sonunda kendiliğinden açılan kapı filmlerin en kötü kendiliğinden açılan kapısıydı.