Hesabım
    Beyza’nın Kadınları
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Beyza’nın Kadınları

    Türk Gerilimi Görücüye Çıktı...

    Yazar: Ertan Tunç

    Başlarda Türk Sineması'nın, "seri katil" olgusu gibi gelişmiş toplumlara daha doğrusu kapitalistleşmiş ve belli ihtiyaçlarını karşılayabilmiş bir topluma özgü niteliklere sahip bir kavramla haşır neşir olmaya başlaması biraz ürkütücü gözükebilir. Diğer yandan Türk toplumunun en azından belli bir kesiminin, edebiyat olup olmadığı tartışmalı polisiye romanlarla tanışıklığının onyıllar öncesine dayanmış olması önemli bir avantajdır. Türk Sineması'nın gizem dolu olaylar silsilesine mekan teşkil etme gayretinin, Ahmet Ümit'lerin çok-satan kitaplar yazdığı/yarattığı bir zaman dilimine denk gelmesi ticari açıdan büyük bir şanstır da. Buradan itibarla; Beyza'nın Kadınları'nın doğru bir zamanlama ile görücüye çıktığı sonucuna ulaşmak mümkün.

    Yabancı televizyon dizilerinden özellikle finalinde katilin ortaya çıkarıldığı gizem ve gerilim yüklü olanların, belli bir seyirci potansiyelini de sinemaya hazırladığı bir gerçek. Bir başka ticari fırsat da buymuş gibi geliyor. Peki ama Beyza'nın Kadınları kendi yapısı içinde nasıl değerlendirilmeli? Öncelikle önyargılardan arınmak gerekiyor. Mustafa Altıoklar, ticari hedefleri de hesaba katan iyi niyetli bir sinemacı. İstanbul Kanatlarımın Altında ve Ağır Roman onun başarılı bir yönetmen de olabileceğinin açık birer kanıtı niteliğinde. Beyza'nın Kadınları ise, dış mekan ses alımlarında ve dublaj senkronizasyonda yaşanan küçük problemler haricinde yabancı filmlerden hiçbir teknik eksiği olmayan başarılı bir çalışma.

    Demet Evgar muhteşem bir performans sergileyerek çok zor bir işin altından kalkmayı başarıyor. Evgar'ın şizofren Beyza'nın karakter değişikliklerine adaptasyonu oldukça inandırıcı. Mine Çayıroğlu'nun kompozisyonu da görülmeye değer. Oyunculuk açısından filmin sınıfı geçtiği kesin.

    Hikaye açısından değerlendirildiğinde Beyza'nın Kadınları; Türkiye'de tartışılmaya alışık olmayan bir takım tabularla adeta bir tür savaşa giren özel bir konuma oturuyor. Hatta senaryonun saldırgan tavırlar taşıdığını bile iddia etmek mümkün. Zamanında Lucio Fulci'nin, Mario Bava'nın polisiye-gerilimlerinde yaptıkları gibi Altıoklar da, çeşitli kurumlara eleştiri oklarını yolluyor. Din, aile, cinsellik ve devlet kurumları senaryonun öfkesinden payını almakta gecikmiyorlar. Bizim tartışma kültürümüze uzak olan bazı kavramları, bazı kutsalları ön plana çıkarıyor Beyza'nın Kadınları. Bu bakımdan yakında magazinel bir tartışmaya kurban gitmesi olasılıklar dahilinde gözüküyor.

    Senaryo tümüyle değerlendirildiğinde dikkat dağıtmak için kullanılmış yan karakter olduğu ortaya çıkan "alter ego"ların, yakın zamanda izleme fırsatı bulduğumuz Kimlik (Identity) filmine benzer bir yapı içine monte edildiğini öğreniyoruz. Dilara'nın, Ayla'nın, Rabia'nın bu toplumun tartışılması gereken konularına atıflarda bulunduğu apaçık ortada. İtalyan giallo'larında sıkça rastladığımız katil rahipler, katil çocuklar, şuh kadın katiller özel bir forma büründürülerek hikayenin şaşırtıcı finaline hizmet ediyor.

    Filmin en büyük iddiası, ipuçlarını takip edenlerin sonuca erkenden ulaşabilecekleri. Oysa Beyza'nın Kadınları'nda filmin asıl düğüm noktasını oluşturan birçok gerçek sonradan ortaya çıkıyor. Şöyle izah edeyim. Agatha Christie'nin "Doğu(Şark) Ekspresi'nde Cinayet" adlı müthiş bir romanı vardır. Trende bulunanların kim olduğunu öğreniriz, biliriz ve hikaye devam eder. Halbuki bu romandan uyarlanan polisiye filmi izlediğinizde kandırıldığınızı hissedersiniz çünkü sizi ipuçlarından mahrum bırakmak zorunda kalmışlardır. Beyza'nın Kadınları da biraz böyle. Herşey anlaşıldıktan sonra çok önemli ayrıntılar izleyiciye veriliyor. İyi bir polisiye-gerilimin en önemli özelliği, ipuçlarını eşit dağıtmaktır. Altıoklar, finaldeki sürpriz için izleyicisini bu zevkten mahrum etmek zorunda kalmış, yazık olmuş.

    Sonuçta, Beyza'nın Kadınları eli yüzü düzgün bir polisiye-gerilim. Giallo-severler için şöyle anlatmaya çalışayım. Baba Bava değil ama oğul Bava ayarında, ya da ne bileyim Fulci veya Lenzi değil ama en azından Martino düzeyinde bir filmle karşı karşıyayız.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top