Denizden babam çıksa yerim diyenler, bu film sizin için!
Yazar: Murat Tolga ŞenBrian Yuzna, korku filmlerini bir “tür sineması” takibi gerçekleştirerek izleyenlerin yakından tanıdığı bir isim. 80’ler sinemasının önemli örneklerinden biri olan, sınıfsal çatışmayı merkeze alarak, bir korku filmi için haddini aşacak kadar çok sosyal tespit içeren Society ile tanıdığımız sinemacı Re-Animatör serisinin devam filmleri olan Bride of Re-Animator, Beyond Re-Animator ve yine bir devam filmi olan Return of the Living Dead 3 ve özellikle ev sineması seyircilerinin hatırlayacağı The Dentist (I-II) filmlerini çekerek isminden söz ettirdi.
Brian Yuzna benim için düşük bütçeyle şaşırtıcı işler başaran, tür sinemasının bütün formüllerini ezberlemiş ve başarıyla uygulayan zanaatkar bir sinemacı, o yüzden Derindeki Yaratık (Amphibious) filminin kritiğini yazmak beni heyecanlandırdı ancak filmi izlerken zaten çok uzun zaman önce de izlemiş olduğumu fark ettim. İlk defa, 2010 yılında, Sitges Fantastik Filmler Festivali’nde seyirci karşısına çıkan film tam 4 yıllık bir gecikmeyle ülkemizde gösterime giriyor.
Brian Yuzna’nın, Endonezya’da çektiği ve cast’ın büyük çoğunluğunu Endonezyalılardan oluşturduğu filmin vitrininde iki beyaz yüz var; Michael Paré ve Ida Jessica Peter… Bu kendisi gibi Filipinler doğumlu olan ve Stryker, Silk, Equalizer 2000 gibi video furyasının unutulmaz çöp filmlerine imza atan Crio H. Santiago’nun uyguladığı işe yarayan bir formül aslında… Bu “beyaz yüzler” sayesinde aslında oldukça Asyalı olan filminizi Avrupa ve Kuzey Amerika DVD pazarında da satabiliyorsunuz. Beyaz adam önde, çekik gözler geride ve ekşın! Başroldeymiş gibi duran Michael Paré, B film sevenlerin hatırlayacağı bir isim. Onun filmlerini TV kanalları çuval hesabı alıp yıllar boyunca gecenin bir yarısında gösterdiler durdular. O yüzden ciddiye alınacak bir oyunculuğu olmasa da bir göz aşinalığı var. Bu da bu kadar düşük bütçeli bir film için başarı bile sayılabilir.
Filmin “denizden çıkan yaratık” dehşetine bahane yapmak için yazılmış uyduruk bir hikayesi var. Köpekbalığı filmlerinden alışık olduğumuz bir “deniz biyoloğu” araştırma yaparken Tamal adında, balıkçılara köle işçi olarak satılmış bir ergenle karşılaşıyor, tabi filmin seti Sumatra taraflarında olunca kadim büyülerde devreye giriyor ve 83 dakika boyunca yarı bilimsel, yarı mitolojik bir kabus perdeye taşınıyor.
Ve burada Brian Yuzna’nın eski filmlerini neden bu kadar çok sevdiğimi hatırlıyorum! Çünkü 80’ler henüz SyFy Channel ya da Asylum gibi firmaların ucuz CGI yaratıklarla B sinemasını iyice tatsız bir seyirliğe çevirmediği zamanlardı. O zamanlar Yuzna gibi sinemacılar da yaratıcı “practical effect” firmalarıyla çalışırdı ve bu filmleri inanılmaz bir tuhaflığa/lezzete taşırdı. Re-Animator filmlerini bir kez izleyin,ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.
Brian Yuzna her ne kadar “gore” konusunda elini korkak alıştırmamış olsa da, parçalanmış cesetler, kopmuş kollar, beden giren büyük kazıklar, görsel efekt meraklıları için hala eski usül bir şölen sunsa da “Derindeki Yaratık” tüm olmamışlığıyla ve %100 CGI olarak karşıma çıktığında büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. TV’de böyle filmlerden her gün gösteriyorlar ve çoğu seyirci için 5 saniyeli bir zap durağından başka bir şey ifade etmiyor bu çaba… Yılların sinemacısı, marka olmuş ismini bu kadar kolay harcamamalıydı.
Eğer, ucuz CGI mahsulü, büyüyle genç bir çocuğa bağlanmış ve iyice semirmiş bir deniz akrebinin maceralarını izlemek istiyorsanız sizi tutmayayım ama Derindeki Yaratık “ev sineması” seyircisi dışında pek kimselere önereceğim bir film değil. Brian Yuzna kendini hala VHS zamanlarında sanıyor olmalı ki, filmin başına denizde katledilen diri göğüslü seksi kadın sahnesi bile eklemiş! Artık büyüdük Yuzna ağabey, filmi başına bakıp almıyoruz, o günler eskide kaldı.
murattolga@gmail.com