Popüler Olmanın Film Hali
Yazar: Murat Emir Eren"Tayfun Güneyer sinema filmi çekecek, Ferhan Şensoy da başrol oynayacak!"
Bu haber yayıldığında şahsım adına tuhaf hislere kapılmış, çoğu kişi gibi aklım karışmış, hatta biraz da endişelenmiştim. Bir yanda, Amerikan aksiyon filmi repliklerinin, televizyon dizilerindeki kullanımının en sevimsiz örneklerini sergileyen senaryolara imza atmış bir senarist-yönetmen, bir yanda ise Türk Tiyatrosu'nun değil, Türk Sanat aleminin en önemli isimlerinden Ferhan Şensoy vardı zira.
Ancak "Bu iki isim nasıl yan yana gelir?", "Bu filmden nasıl bir eğlence beklenir" gibi soruların karşısına "Ferhan Şensoy kötü bir senaryoyu neden kabul eder ki?" gibi şık bir soru da cevap niyetine dikiliyordu elbet. Velhasılı en öz haliyle film, Ferhan Şensoy'un da tornasından geçmek suretiyle eğlenceli, görece de olsa keyifli bir popüler film örneği olarak çıktı karşımıza.
Her şeyden önce Tayfun Güneyer'in senaryosu, savruk, dağınık ve kimi zaman kantarın topuzunu kaçıracak düzeyde dengesiz de olsa, kesinlikle seyir keyfini minimuma indirgeyen düzeyde hatalarla da örülü değil. Her şeyden önce filmin belli bir derdi, akıcı olabilecekken biraz uzayan bir hikayesi ve Ferhan Şensoy gibi bir senaryo doktoru var. Zira, Şensoy'un filme müdahalede bulunduğu kısımlar hemen göze çarpıyor. Bunlar arasında filmin edebi dile dayanan esprileri de yer alıyor kuşkusuz "Kayın ve de maun validem", "Kayın ve de meşe biraderim" gibi...
Senaryonun asal problemleri, hikayenin esasında son derece eski bir espiri üzerine temellenmesinden kaynaklanıyor. Birbirine tıpatıp benzeyen iki yabancı insan taktiğini kullanan filmde, Ferhan Şensoy hem bir aile babasını hem de bir dikatatörü canlandırıyor. Haliyle bu iki insanın benzerliği, bir biçimde ortalığın karışmasına neden oluyor. Bununla birlikte, bu durumun neden ve niye gerçekleştiği en fazla filmin sonuna doğru bir mana içeriyor, kaldı ki filmin çıkış noktası olan yarışma programı da, filmin üçte birinde bile yer almayan bir toplumsal yergi olarak filmde yer alabiliyor.
Bunun haricinde, filmin görüntü yönetmeni Veli Kuzlu'nun gözle görülür marifetlerini de arkasına alarak, Tayfun Güneyer'in genel manada oldukça temiz bir yönetim sergilediği aşikar. Bununla birlikte oyuncularından aldığı performansların da katkısıyla, Güneyer, senaryosundaki gedikleri kısmen de olsa kapatmayı başarmış görünüyor.
Ferhan Şensoy, "neden bu kadar az filmde rol aldın ağabey?" diye diye izlediğimiz şık bir oyun sunarken, Asuman Dabak, Rasim Öztekin, Necmi Yapıcı ve Ayça Tekindor da başarılı bir oyun sergilemek suretiyle akılda yer eden isimler oluyorlar. Filmin en kötü performansı ise ne yazık ki Sinan Çetin'den geliyor. Bir otel işletmecisi rolünde karşımıza çıkan Çetin, abartılı mimikleriyle yer aldığı sahnelerde ismiyle yarattığı sempatiden ötesini kazanamıyor...
Son derece yüksek meblağlarla, hayal kırıklığı olmaktan öteye gidemeyen "yerli popüler sinema" ürünlerinin içersinde, Şans Kapıyı Kırınca kuşkusuz desteklenmesi gereken bir film olarak akılda yer ediyor. Zira belli bir sinema duygusunu, belli bir görsel dili filmde bulmak mümkün. Bu da kötünün iyisi iyidir mantığıyla Şans Kapıyı Kırınca için "popüler film çekecekseniz hiç değisle böyle çekin" dememizi sağlıyor elbet...