Hesabım
    Sözün Bittiği Yer
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Sözün Bittiği Yer

    Fragmandan Ötesi?

    Yazar: Ayşegül Kesirli

    Evvelsi yıl The İmam filmiyle uzun bir süre gündemi meşgul eden yönetmen İsmail Güneş'in yeni filmi Sözün Bittiği Yer'i izledikten sonra, hafızamı tazelemek adına filmin fragmanını tekrar izledim. Farkına vardım ki aslında fragmanı, filmin anlatmak istediği öyküyü filmin kendisinden çok daha iyi anlatıyormuş.

    Özellikle başarılı kurgusuyla filmin karmakarışık anlatımını bir çırpıda düzene sokuyormuş bu fragman. Sözün Bittiği Yer'in, vizyona girmeden önce bu kadar merak uyandırmasının esas nedeni de budur belki. Çoğu izleyici bu başarılı fragmanın etkisinde kalıp, büyük beklentiler içinde filmin vizyona girmesini bekliyordur. Fakat Sözün Bittiği Yer, benim fikrime göre fragmanındaki derli toplu anlatımdan nasibini alamamış, büyük beklentilere kapılan izleyicileri hayal kırıklığına uğratabilecek bir film.

    Filmin hayal kırıklığı yaratmasının en belirgin sebebi, içerisinde ayrı birer filme konu olabilecek kadar kapsamlı birden fazla hikaye barındırması. İlk bakışta Sözün Bittiği Yer'in esas konusu "para kazanmak için palyaçoluk yapan yoksul bir babanın oğlu lösemiye yakalanırsa neler yaşanır?" gibi görünse de, filmde var olan yan öyküler bu esas konunun üzerinde fazla durulamamasına neden oluyorlar.

    Kocasını teröre kurban etmiş bir ilkokul öğretmeninden, magazin programlarında sık sık boy gösteren zengin bir işadamına kadar bambaşka hayatlar yaşayan farklı farklı karakterlerin ana öykü ile pek de iç içe geçmeyen farklı hikayeleri de anlatılmaya çalışılıyor filmde. Bu hikayeleri anlatırken bir yandan da günümüz dizi piyasasında işlerin nasıl yürüdüğüne değinmeye çalışıp, gerçek oyunculara değer verilmediği konusunda bir ders de vermeye çalışan filmde, lösemili Umut'un öyküsü tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi kaybolup gidiyor.

    Sözün Bittiği Yer'e, her şey olmak isterken hiçbir şey olamamanın acıklı ruh hali hakim bana göre. Filmin, birden fazla önemli konu hakkında yorum yapmak isterken, hiçbiri hakkında düzgün bir cümle kuramaz hale geldiğini söylemek yanlış olmaz sanırım. Dahası, filmin hikayesi zamansal devamlılık hatalarıyla dolu. Ne, nerde, ne zaman yaşandı sorularının havada uçuştuğu hikaye boyunca, yaşanan bütün önemli olayların bir hafta içinde olup bittiğini hissediyor izleyici ve bu hızlı sarılmış, hatta neredeyse özet geçilmiş dramatik hikayeyi mantıksal açıdan hatalı bulmaktan alamıyor kendisini. Dolayısıyla film boyunca hikayenin gidişatını sorgulayarak, mantığını ön planda tutan izleyicilerin bu dramatik öykü karşısında duygulanıp, beklendiği gibi gözyaşlarına boğulmaları da yersizleşiyor aslında.

    Oğlunu yetiştirebilmek için ilkokullarda palyaçoluk yapan bir babayı canlandıran Mehmet Özgür'ün ortalama performansı biraz fazla teatral kaçsa da, karmakarışık anlatımına rağmen filmi sürükleyici kılmaya az da olsa yardım etmekte. Umut rolündeki küçük oyuncu Okan Tangücü ise filmin senaryosunun icap ettiği üzere, itici bir bilmişlikle sevimlilik arasında gidip gelen bir karakter çıkarıyor ortaya. Her şeye rağmen bazı sahnelerde yaşına göre başarılı bir performans sergilediğini de eklemek gerek.

    Filmde beni esas rahatsız eden konu ise palyaçoluk mesleğinin kepazelikle bir tutulması oldu. "Erkek adam ne travestiyi canlandırır, ne de palyaçoyu" zihniyetiyle ilerleyen, hatta ana kırılma noktalarını bu söylem üzerine kuran filme, bir adam ancak uzun süre palyaçoluk yaptığında ya da televizyonda milyonların karşısında bir travestiyi canlandırdığında gerçekten kendisini küçülmüş hisseder ve zavallılaşır fikri hakim.

    Aslında bakarsanız palyaçoluk yapmayı veya travesti rolünde yer almayı soygun yapmanın hallicesi olarak gösteren Sözün Bittiği Yer'in, bu konuya kötü niyetle yaklaştığını pek düşünmüyorum, belki de düşünmek istemiyorum. Değinmek istediği her konuyu bir filme sıkıştırmaya çalışan İsmail Güneş'in, dağınık anlatımı nedeniyle filmden yanlışlıkla bu tarz anlamların çıktığı kanaatindeyim. Yoksa Turgut karakterinin travesti rolüne soyunmasında, ailesinde hem anne hem de baba rolünü üstlenmiş olduğunu vurgulayan başarılı bir sembolik anlam da seziliyor ve bu anlam, filmin içinde gayet de hoş duruyor kanımca.

    Sözün Bittiği Yer, Pagliacci operasından esinlenerek ağlayan bir palyaço figürü yaratmak uğruna uzadıkça niteliksizleşen ve oyuncusunu da zor duruma sokan bir ağlama sahnesi ile gidişatının son dakikalara doğru ne kadar dağıldığını kendi kendine ispatlayan bir film. Belki de fazla dramatikleşmemek, sulu gözlü bir yapıma dönüşmemek adına, tam ortasında hikayesinin bütün odağını değiştiren filmin, söylemek istediği bütün cümleleri yarım bıraktığı bir gerçek. Bu nedenle de Sözün Bittiği Yer, izleseniz de izlemeseniz de hayatınıza herhangi bir etkide bulunmayacak bir film bana kalırsa.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top