Hoşgeldin, Ama Elin Boş Geldin...
Yazar: Ali ErcivanSinema nedir? Sinemanın bir sanat dalı olarak sadece konuşan kafaların peliküle kaydedilmesinden ibaret olmadığına inanmakta haklı olduğumuzu sanıyorum. René Clair'in tanımladığı gibi, temelde hem fiziksel hem de dramatik anlamda "hareket"se sinema; sadece objelerin hareketliliği veya zincirinden boşalmış bir olay örgüsü, peliküle kaydedilmiş her görsel malzemeyi "film" olarak tanımlamak için yeterli midir?
Ümit Elçi'nin son filmi Hoşgeldin Hayat'ın öyküsü, bir Kürt aşiret ailesinin etrafında dönen politik ve duygusal entrikaları ele alıyor. Bu noktada, söylediği bir söz de yok değil. Silahlı Kürt hareketinin, bir kısım silah kaçakçıları ceplerini doldursun diye körüklenip bu ülke topraklarında kardeşi kardeşe öldürdüğünü söylüyor olması, iyi niyetli bir çaba olarak görülebilir. Bu insanların devlet içinde de kolları olduğunu ifade etmek veya pozitif sunulmaya çalışılmayan bir milletvekili tiplemesi gibi iddialı tarafları var. Ama bir sinema eserini niyetleri üzerinden değerlendiremeyiz...
Karşımızdaki yapıt, karmaşık öyküsüyle daha ilk dakikalarında kaybediyor izleyiciyi. Böcek gibi kalburüstü filmleri de bulunan Ümit Elçi'nin, '80lerin başarısız video filmleri düzeyinde bir iş çıkarmakta olduğunu görememesi anlaşılır şey değil. Daha ziyade bir 'Gerçek Kesit' bölümü gibi duran, dramatik zirvelerini de güçlü bir şekilde ifade edemeyen bu film, şu haliyle bir televizyon kanalına bir dizi projesinin pilot bölümü diye götürülse geri çevrilecek türden.
Bu noktada şunu da sormak istiyorum: Görüntü yönetmenliği nedir? Planlarının neredeyse yarısında kadraj içinde net bir alan bile olmadığına şaşkınlıkla tanık olduğumuz bir filmde, zaten ışıklar da böylesine düzken, göreceli düzgün çerçeveler bir filmin yaratıcı ekibini tatmin etmek için yeterli midir? Zaten tamamen lafa dayanan böyle bir filmde işin görsel yanına daha fazla özen gösterilmesini beklemekte hatalı mıyız?
Kendi adıma bu filmden aldığım tek zevk, Türk sinemasının çok özel simalarından Ahmet Mekin'i yeniden izlemek oldu. Burada yeterince değerlendirildiği söylenemez belki ama Türk sinemasının kimi klasiklerindeki performanslarıyla zaten gönlümüzde yeri olan Mekin'i temiz oyunculuğuyla (temiz oyunculuktan bahsetmişken, Ceyda Düvenci'ye de haksızlık etmeyelim) bir kez daha perdede görmek bile başlı başına mutluluk kaynağı. Eh, bu da az şey değil tabii...