Hadigari Cumhur
Yazar: Arzu ÇevikalpSöze "Bodrum Bodrum" diyerek başlamak gerek. Çünkü Bodrum'da yaşamak bir yaz rüyası sanki. Turistinden yerlisine, yerlisinden ünlüsüne kadar her türden insanla karşılaşmak mümkün. İnsanlar yazın akın akın Bodrum'a gidiyor. Peki Bodrum göründüğü kadar güzel mi? Bu soruya cevap vermek çok zor. Zirâ verilebilecek tek yanıt şu: "Retro havası solumayın", "Her şey göründüğü gibi değildir." Nasıl ki; bir filmin kamera arkasında hiç kimsenin tahmin edemeyeceği türden bir olay gerçekleşiyorsa, işin özüne indiğinizde de durum bundan farklı değil. Koskoca bir hayat akıp gidiyor. Bodrum da bundan nasibini fazlasıyla almış durumda. Düşünsenize ileride torunlarımıza hikâyeler anlatamayacağız belki de. Buyrun buradan yakın! Bu anlatılanlardan yola çıkan Hadigari Cumhur, seyircilere Bodrum dersi veriyor.
Rivayet o ki; Ege'de tek geçim kaynağı olduğu için zeytinlik ve mandalina bahçeleri erkek çocuklara, işe yaramadığı ve bataklık olduğu için deniz kenarındaki araziler de kız çocuklarına miras kalırdı. Turizm gelişip deniz kenarındaki arazilere otel yapılınca yörenin kadınları zenginleşiverdi.
Dokunaklı film; bir toplumun birliğini sembolize eden taşın toprağına duyduğu sevgiyi temsil ediyor. Bu nedenle, filmin yapım öyküsü tesadüflere bağlı olarak gelişmiş ve hayli enteresan şekilde ilerlemiş. Kulağıma çalınan bir bilgiye göre; yönetmen Harun Özakıncı hem filmin senaryosunu babasına istinaden yazmış hem de Bodrum'da büyüdüğü için bunun avantajlarını filme yansıtmış.
Aslında Özakıncı'nın vurgu yaptığı bariz bir detay var o da yaşadığımız kültürlerin içinde var olan sayısız alternatiflerin yaşam, mekân ve dayanışma biçimlerinin birbirini dışlamadan eş zamanlı birlikteliğini imleyen bir anlam gelişmesine doğru yönelmek.
Diğer bir deyişle, iyi bir hikâyeyle birlikte kara mizahtan sıradışı bir suç öyküsüne ve komediye dönüşüyor sanki. Tabii bunu takiben, Cumhur karâkterine giren huzursuz arayış ve toplumsal değerleri zaman zaman ters yüz eden metaforlar bariz bir şekilde ortaya çıkıyor. Artı dostlarının Cumhur'u içine çeken bataklığın kenarında durup seyretmekle yetinebileceklerini, hatta bizzat bataklığın kendisi olabileceklerini söylemesi de cabası.
Bunlara ek olarak, Bodrum'a has müziklerle güçlenen hikâye; sinema deneyiminin ne kadar kişisel olabildiğine dair bir ipucu ortaya koyuyor. Oldukça lirik bir anlatımla beyazperdeye aktarılan hikâyede, adeta şiir okur gibi Bodrum'u anlatan Duygu seyircilere duygu dolu anlar yaşatıyor. Bununla da kalmayıp bambaşka bir dünyaya doğru yolculuk yapmamızı sağlıyor. (İlerleyen sahnelerde göreceksiniz)
Hatırlarsanız daha önce buna benzer bir film çekilmişti. Demek ki, Dondurmam Gaymak gibi filmler yapmaya özenen yönetmenlerimiz giderek artmakta. Filmi izledikten sonra insan kendine ve etrafındaki kalabalığa bir daha bakıp fark ediyor ki; gerçekten yaşam çok başka bir boyutta ve kim dertsiz ki sonuçta?