Mommo: Kız Kardeşim
Yazar: Murat Özerİki çocuk; bir ağabey, bir küçük kız kardeş... Anneleri ölmüş... Babaları başka bir kadınla evlenmiş... Kadın onları istemiyor... Büyük babalarıyla birlikte yaşıyorlar... Ve onun yanında kalma istekleri de çok görülüyor...
Atalay Taşdiken'in yazıp yönettiği "
Büyük cümleler sarf etmekten özenle kaçınan, böylece hikâyenin 'sömürü' potansiyeli taşıyan yanını törpülemeyi başaran yönetmen Taşdiken, anlara hapsettiği duygusunu açığa çıkarma konusunda yetkin bir çerçeve çiziyor. Özellikle iki çocuğun anne özlemine parantez açtığı yerlerde filmine boyut atlattıran sinemacı, küçük oyuncuların öykünün ruhuna tutunamama risklerini de aşmayı başarıyor. Ağabeyin kız kardeşini koruyup kollama, gelebilecek her türlü tehlikeye karşı ona kalkan olması ve ufaklığa bir tür 'babalık' da etmesi, filmdeki insan yoğunluğunu harekete geçiren unsurlar arasında öne çıkıyor.
Reha Erdem'in "Hayat Var"ında büyükler tarafından sömürülen bir kız çocuğunun 'hayatta kalma' serüvenini izlemiş ve paramparça olmuştuk. Atalay Taşdiken de küçüklerin 'kullanılması'nın farklı bir modelini sürüyor öne. Buradaki çocukların hayatla kurdukları 'yalın' ilişkiyi deşifre ederken, bir yandan da büyüklerin onların 'küçük' dünyalarına hükmetme reflekslerinin karşılığını görüyoruz. Her adımda 'beklenen son'a biraz daha yaklaşan kahramanlarımızın 'isyan bayrağı' açma şansı da olmuyor ne yazık ki ve kaderin pençeleri arasında yitip gitmek kaçınılmaz oluyor onlar için. Birlikte olmak, bir arada yaşamak, aynı havayı solumayı sevdiğin insanlarla aynı havayı solumaya devam etmek gibi 'makûl' isteklerinin yerle bir edilmesine tepki koyamamaksa içten içe öldürüyor iki küçük karakteri.
İki kardeşi canlandıran Elif Bülbül ve Mehmet Bülbül, "Mommo"nun yalınlıkla bayağılık arasındaki ince çizgide yoluna devam edebilmesini sağlayan en önemli unsurlar. Aralarındaki ilişkiyi gözlerindeki hüzünle anlamlandıran iki küçük oyuncu, amatörlüklerinin hissedilmediği bir boyuta taşıyorlar filmi. Bunda yönetmen Atalay Taşdiken'in rolünün büyük olduğunu da kabul etmek gerek tabii... Dedeyi oynayan Mete Dönmezer, babaya karşı nefret/acıma duyguları arasında kalmamızı sağlayan Mustafa Uzunyılmaz ve bakkal karakteriyle bir tür 'katalizör' görevi üstlenen Mehmet Usta'yı da bu görünüm içinde alkışlamaktan çekinmemek lazım. Zira filmin tutunduğu yapının yıkılmamasında onların payı da azımsanamayacak kadar büyük.
Uzun aralarla film müziği yapan Erkan Oğur'un "Mommo"nun ruhunu kışkırtan çalışmasıysa işin tuzu biberi adeta. Oğur'un müziği, hüznü hiç eksilmeyen hikâyenin yavanlaşmasının önüne geçerken, doğru yerlerde girip doğru yerlerde çıkarak bu alanda nasıl çalışılması gerektiğinin de altını çiziyor. Ülkemizde film müziğinin etkisiz kullanıldığı da düşünüldüğünde, buradaki çalışmanın değeri bir kat daha artıyor.
Gerçeklerden beslenerek en az hayat kadar gerçek bir sonuçla karşımıza gelen "Mommo", ilk filmini çeken Atalay Taşdiken'in anlatacak daha çok hikâyesi olduğunu da hissettiyor bizlere. Öyle de olmalı, zira sinemacıyla ilişkimizin bu noktada kalması üzüntü verici olur...