Yeşilçam Tadında
Yazar: Ali ErcivanBu hafta vizyona giren 3 Türk filminden gişe potansiyeli en yüksek olanı İlk Aşk, özellikle televizyon için yaptığı işlerle tanınan Nihat Durak'ın 1996 yapımı Yaban'dan sonra gerçekleştirdiği ilk uzun metrajlı filmi olma özelliğini taşıyor. Babam ve Oğlum'un izinde yürüdüğü hissine kapılmanızın kaçınılmaz olduğu yapım, 90'ların başında Foça'da bir ailenin üç neslinin üyeleri arasında geçen öyküleri ele alıyor.
Ailenin Erol Günaydın tarafından canlandırılan büyüğünün ölümünün ardından, uzun yıllar önce Kore Savaşı'nda öldüğü sanılan büyük oğul Asaf (Çetin Tekindor) kasabaya geri döner. İlk aşkı Nevin (Vahide Gördüm), onun ölüm haberini aldıktan sonra kardeşi Azmi ile evlenip bir hayat kurmuştur. Ancak bu evlilik çoktan sona ermiş olduğu için, Nevin ile Asaf'ın aslında hiç sönmemiş aşkları yeniden alevlenir. Bu durum, karısını hala seven Azmi ile abisi arasında çatışmaya yol açacaktır. Bu arada, Nevin'in torunu Arif Ege de, yaz tatilinde kendi ilk aşkını yaşamaktadır.
Bol karakterli film, pırıl pırıl sinemasıyla son derece rahat izleniyor. Teknik ve sinema dili açısından son dönemin en temiz işlerinden biri olduğu kesin. Oyunculuklar da aynı düzeyi tutturduğundan, İlk Aşk'ın seyirciden olumlu tepki alacağını öngörebiliriz. Ancak ortada, filmin gereğinden uzun süresinden ve buna sebep olan çözümsüzlüklerinden kaynaklanan bazı aksaklıklar da var.
Ailenin artık işletilmeyen zeytinyağı fabrikasını satmaya çalışan, bir baltaya sap olamamış oğul Kemal ile sözleşme imzaladığı tefeciler arasındaki öykünün finali, filmin içinde oldukça erken geliyor. Halbuki bu sahne, ancak bir televizyon dizisi kadar inandırıcı olsa da, filmin en kayda değer "climax"ini, zirvesini oluşturuyor. Bunun ardından gelen akşam yemeği, tüm hikayeleri toparlayıp filmi noktalamak için zamanlı bir fırsatken, maalesef İlk Aşk bir nokta koymayı beceremiyor.
Filmin gereğinden fazla uzamasının temel sebebi, iki kardeş arasındaki çatışmanın bir çözümünün olmaması. Azmi, yıllar önce kardeşinin öldüğü yalanını söyleyerek bir hata işlemiş olabilir. Ama Nevin ile evlenmiş ve birlikte bir hayat kurmuşlar. Azmi hatalar yapmaya devam etmiş ve evliliği sona ermiş. Ama o da sadece bir insan ve karısını hala seviyor. Elbette eşiyle abisinin, gözünün önünde aşklarını tazelemesini kabullenemiyor. Ve siz bu rolü her ne kadar kötü adam rolleri üstüne yapışmış bir aktöre oynatıp, karikatür düzeyinde antipatik bir tipleme ile seyircinin ondan taraf çıkmamasını sağlamaya çalışsanız da, seyirci adamcağıza haksızlık edildiğini düşünmeden edemeyecek. Filmin yaratıcıları da bu öyküye net bir çözüm bulamayıp sadece melodramın üzerine gidiyorlar. Ve süre uzadıkça filmin diğer arızaları da göze batmaya başlıyor.
Her şeyden önce, Asaf ile Nevin'in aşkı, işleyen bir formül değil. Bu iki insan, birbirlerine anlamlı anlamlı bakmanın ötesinde hiçbir yakınlık göstermiyorlar. Ulvi aşk yeterli bir açıklama da olmazdı çünkü filmin taşıyıcısı bu ilişki ve biz o tutkuyu görmek, anlamak isteriz. Çetin Tekindor'un daha ziyade poz veren, tutuk halleri ile Babam ve Oğlum'un hafızalarımızda henüz çok taze olması da buna ekleniyor.
Bu öykünün dışında, iki küçük çocuğun ilk aşkı da filmde oldukça önemli bir yer kaplıyor. Çok daha keyifli, inandırıcı ve gerçek bir şekilde tasvir edilen bu kısımların tek problemi, Fahir Atakoğlu'nun aşırı dramatik müzikleri. 60 yaş grubundan iki insanın ilişkisine uygun düşebilen müzikler, iki çocuğa çok fazla geliyor. Sırası gelmişken, filmin genelinde çok fazla müzik kullanıldığını da söylemeden geçmeyelim.
Bütün bu sorunlar filmin son yarım saatinde belirginleşiyor ve tamamen gereksiz bir "günümüz" sahnesiyle de İlk Aşk sona eriyor. Yine de zaaflarına karşın, düzgün çekilmiş ve çok iyi oynanmış bir film olarak (özellikle Halit Ergenç ve kısa rolünde harikalar yaratan Erol Günaydın akılda kalıyorlar) anmayı tercih edebiliriz. Bunu hak edecek kadar eli yüzü düzgün ve nitelikli Yeşilçam duygusunu taşıyan bir film karşımızdaki. Babam ve Oğlum düzeyinde bir başarı yakalaması mümkün değilse bile, seyircinin ilgisiyle karşılaşacağı muhakkak.