Bereketli Topraklar Üzerinde
Yazar: Zafer İlbarsErden Kıral’ın 1978-79 yıllarında çektiği, sıkıyönetim tarafından yasaklanan, daha sonra kopyaları ortadan kaybolan filmi Bereketli Topraklar Üzerinde’nin 28 yıl sonra tekrar gün ışığına çıkıp beyazperdede gösterilmesi sinemaseverler açısından büyük bir şans. Bu şansın ne denli önemli olduğunu, porno sektörünün alıp başını gittiği bir dönemde böyle bir filmin yönetmen ve oyuncuları tarafından imece duygusuyla çekilmiş olmasından anlayabiliriz.
Konuyu, rejiyi, hikayeyi bir kenara bırakarak söylüyorum bunları. Yönetmen Erden Kıral ve başta oyuncuları olmak üzere, tüm film ekibinin büyük fedakarlıklarla, hiçbir maddi çıkar gözetmeksizin, inandıkları projeyi hayata geçirmek için gösterdikleri örnek dayanışma, filmin gerçek ’sanat ve sinema sevgisi’ni anlatan mağrur bir başyapıt olarak addedilmesi için yeterli bir gerekçedir aslında. Türk sinemasında apayrı bir yere sahip bu eseri yıllar sonra ortaya çıkaranlara, şu an yaşayan ve aramızda olmayan saygıdeğer oyuncularına ne kadar teşekkür etsek azdır. Çalışanların haftalık alamayınca terk ettiği film setinde, oyuncuların rayları ve ışıkları taşıdığını, tüm işleri fedakarca yüklendiğini de bilmek, tüm o karanlık havaya ve çekilen yokluklara rağmen filmdeki enerjiyi fazlasıyla hissetmenize yol açıyor.
O nedenledir ki bu film çok özel bir yerde duruyor. Değerlendirmesini normal bir film kritiğiyle yapmak ne kadar doğru olur bilemiyorum. Bereketli Topraklar Üzerinde; sinema aşkının, sanatçı duruşunun ne demek olduğunu anlamak için izlenmeli her şeyden önce... Türkiye’nin ve Türk sinemasının hangi acımasız merhalelerden bugünlere geldiğini anlamak; bunu gerçekleştiren sinema emekçilerine hak ettikleri saygıyı göstermek için izlenmeli...
Filmin uyarlandığı kitap Orhan Kemal’in en beğenilen eserlerinden... Erden Kıral, kitapta kullanılan şiveyi aynen korumuş filmde de. Kullanılan bu şive filmin ruhunu güçlendirmiş. Çukurova yöresi halkı şivesinin tüm detaylarının yansıtılması filmin gerçekliğine gerçeklik katmış. Bu gerçeklik duygusu filme aynı zamanda bir belgesel havası da kazandırmış.
Film Çukurova’daki tarım ve fabrika işçilerinin dünyasına eğiliyor. Ekmek parası peşinde bozkırdan Çukurova’ya akın eden köylülerin karşı karşıya kaldıkları sömürü düzenini, tarımda kapitalizme geçiş süreci çerçevesinde anlatıyor. Filmin tarihsel ve toplumsal gerçekliği bire bir yansıtması, ele aldığı insanları gerçeğe uygun olarak göstermesi gücünün ve kalıcılığının bir ispatı. Filmi izlediğinizde doğaldır ki içinizi zift karası bir karamsarlık, umutsuzluk, hiçlik duygusu kaplıyor. Tek bir aydınlık nokta yok neredeyse. Tüm kahramanlar sosyal bir buhranın içinde çözülüp yitmeye yüz tutuyorlar. Yine de bu karanlığın içinde yer yer mevcut olan mizah duygusunu da farkediyorsunuz. Zaten böylesine karamsar bir hikayede bu mizahi detayları farketmemek imkansız olurdu.
Filmde hissedilen yarı belgesel havanın bir nedeni de yönetmenin tarım işçilerini oyuncu olarak kullanması. Tarım işçileri başrolü paylaşır gibiler sanki. Yönetmenin toplumsal gerçeklik anlayışıyla çektiği filmin hedeflediği etkiyi yakalaması için başvurduğu çok doğru bir yol bu. Bunun yanı sıra ufak rolleri olan oyuncular da çok az gözüktükleri zamanlarda rollerinin haklarını fazlasıyla vermişler. Bu, filmdeki kolektif ruhun en ufak detaydan, en gözle görülür noktalara dek hissedildiği durumlardan biri... Karakterlerin derinlik taşıyan ilişkileriyle, usta işi diyaloglarıyla, filme aktarılan gerçek görüntülerle ve özellikle işçilerin makineleşmesine vurgu yaptığı sahnede doruğa çıkan özenli kurgusuyla sinemasal açıdan etkili bir film.
İyi bir edebiyat uyarlaması olan Bereketli Topraklar Üzerinde, kendisine kaynaklık eden romana sadık kalarak aktarılmış. İşçilerin bir dilim ekmek için nelere katlandıkları, nasıl alçaldıkları, ne sefaletler yaşadıkları; aç ve hasta insanların yokluk içindeki yaşantıları, kişisel menfaatler için nelerin ayaklar altına alındığı etkileyici bir şekilde anlatılıyor. Bereketli Topraklar Üzerinde, o dönem yapılan katı gerçekçi filmlerin önemli örneklerinden birisi olması itibariyle de bir sembol gibi... Bu tür filmler günümüzde artık yapılmıyor. Zira her dönemin kendine özgü bir ruhu var. O dönemin ruhunu da bu tür filmler yansıtıyor. Erden Kıral’ın da dediği gibi; zor koşullarda ama sevgiyle yapılmış bir film. O yüzden kendini sevdiriyor.