Bana Şans Dile...
Yazar: Ali ErcivanÇağan Irmak'ın ilk uzun metrajlı sinema filmi olan Bana Şans Dile'yi 2002 yılında İstanbul Film Festivali'nde izlemiştim. O dönem festivallerdeki gösterimlerini yakalayanlar dışında çok az insan bunca yıldır bu film hakkında ilk elden fikir sahibi olabildi herhalde. Yönetmenin daha sonraki filmleriyle ilgili yazarken, Bana Şans Dile hakkında da bir iki cümle sarf etmişliğim olmuştu. Şimdi, her nedense 5 yıl sonra vizyona sokulmaya karar verilen bu film hakkında, doğrudan yazma şansı elime geçti.
Bir lisede, üzerindeki baskıya daha fazla tahammül edemeyen bir genç, tüm sınıfını silahla rehin alır. Haber yayılınca aileler okula koşar, polis ve televizyonlar binanın etrafını sarar. İnsanların gerçek yüzlerini, yalanlarını ve korkularını birer birer öğreniriz. Gencimiz de herkese bağıra bağıra hayat dersleri verir; nefretini kusar.
Çağan Irmak o sıralar Türk Sineması'nın en popüler genç yönetmenlerinden biri olarak anılmıyordu henüz. Kısa filmleri ve televizyon filmleri olan biriydi; sanırım Asmalı Konak'ı da çekmeye başlamıştı. İnsanlar ismini öğreniyordu ve o da eline geçen olanakları kullanarak -televizyon için, para kazanmak için yaptığı işlerin dışında- kendisini yansıtan bir film yaratmak istiyordu. İdealistliğinden, nahifliğinden kaybetmiş değildi ne de olsa.
Bana Şans Dile anlaşılan gerçekten kendisini yansıtan bir film oldu. Çağan Irmak'ın dünyaya haykırmak istediği sözlerden oluşturduğunu düşünüyorum bu filmi. Bu yaşadığımız hayat sahte, herkesin ağır maskeleri var; bakın, okulun kabadayısı aslında geceleri eşcinsel fahişe olarak sokaklarda dolaşıyor; aileler ilgisiz, medya yoz, eğitim sistemi çarpık, duyarlı bir gence karşı lise yaşamı çok acımasız gibi.
Bana Şans Dile, olabildiğine kaba bir şekilde bir ergenin öfkelerinden ibaret. Mümkün olabilecek en karikatür karakterler ve bu karakterleri mümkün olan en abartılı şekillerde canlandıran aktörleriyle, bir ergenlik isyanı filmi. Fakat demek istediğim eksik anlaşılmasın; sadece ergenlik dönemi isyanlarıyla ilgili bir film değil, bizzat bir ergenin öfkeli bakış açısıyla yapılmış bir film.
İlk filmini çeken, Çağan Irmak kadar da heyecanlı bir yönetmenin, gerçekten "dünyayı değiştirebileceğine" inandığı hayatının filmini yapmak niyetiyle yola çıkması rastlanmadık bir durum değil. Birçok sinema öğrencisi, ilk filmini çekme şansı verilmiş birçok yönetmen aynı tuzağa düşer. Halbuki sinema eğitiminin ilk adımlarından biri, yönetmen adaylarına hayatlarının filmini yapmaya asla kalkışmamalarını öğretmek olmalıdır.
Bana Şans Dile, bu sendromun bile çok uç bir örneği. Çağan Irmak, son derece klişeleşmiş ve tüketilmiş tipleri kullanarak hem çok sert genellemeler yapıyor hem de fazlasıyla çiğ hayat dersleri veriyor. Bütün bunları yaparken, aslında tarafını tuttuğu karakterlerini de hep kendi ağzından konuşturuyor. Apaçık taraf tuttuğu için, sevmediği karakterlere karşı nesnel bir bakış da geliştirmiyor. Bunu denemiyor bile.
Ve önemli bir noktayı daha atlıyor Irmak burada: Filmleri seyirci için yapıyoruz, o filmlerin içindeki karakterler için değil. Dolayısıyla, ana kahramanımızın filmdeki herkesin kafasına bir takım dersleri silah zoruyla sokmaya çalışmasının lüzumu yok. O sonuçlara biz seyircilerin kendi başına varması önemli. Bütün bunların bize doğrudan yüksek sesle söylenmesini tercih etmemizi beklemek isabetli değil.. Yaşanan dramatik durumlar neticesinde o yorumları yapmak, o sonuçlara ulaşmak daha keyifli bir yolculuk çünkü. Bir karakterin diğerine "Sen şöylesin, sen böylesin!.." demesi bir filmde tek başına etkin olmuyor. O kişinin şöyle veya böyle olduğunu biz kendimiz süreç içinde görüp anlamalı ve ana karakterin hak ettiği işlevi sahiplenmeliyiz. Ancak bu şekilde izlediğimiz filmde hissedebiliriz kendimizi; ve o filmin bizi zihinsel ve duygusal olarak iştirake zorladığını. İyi diye nitelediğimiz filmler, bunu başaran filmlerdir biraz da.
Belki Çağan Irmak'ın söylemek istediği şeylere bu kadar odaklanması yüzündendir; sonraki filmlerinde giderek daha sağlam bir şekilde gelişen, meramını görsellikle anlatma becerisi bu filmde neredeyse hiç yok. Didaktik bir metin Bana Şans Dile sanki. Yönetmen Çağan Irmak da büyük ölçüde diyalogları kameraya çekmekle yetiniyor. Filmin görsel yapısı zaten yeterince televizyon filmi biçimiyle yeterince sınırlı değilmiş gibi, Nilgün Belgün karakterinin girişi örneğinde olduğu gibi, kafa şişirici bir mahalle dizisine doğru savrulduğu dakikalar bile oluyor.
Çağan Irmak'ın mevcut şöhretinden faydalanarak bu filmin de biraz para kazanabileceğini düşünen yapımcılar, dağıtımcılar var anlaşılan. Haksız da sayılmazlar muhtemelen. Ama, fikrimi en açık haliyle belirtmem gerekirse, karşımızdaki film tüm samimiyetine rağmen başarısız bir film. Bazen herhangi bir şeyi izlerken, onun parçası olan insanlar adına utanır da o görüntüleri daha fazla izlemeye, o sözleri daha fazla duymaya dayanamazsınız. İşte maalesef öyle bir film Bana Şans Dile. Neyse ki Çağan Irmak o zamandan bu yana çok gelişti, büyüdü, olgunlaştı. Ve artık farklı filmler yapıyor. Keşke bu film de bunca yıl sonra, insanlar o'nu Babam ve Oğlum gibi işleriyle hatırlarken, vizyona hiç sokulmasaydı.