Hesabım
    Av Mevsimi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Av Mevsimi

    Av Mevsimi - Bu coğrafyadan bir polisiye çıkar mı? Son yıllarda Türk yönetmenlerin kafasını oldukça meşgul eden bu soru, birçok Türk polisiye filmi denemeleriyle karşı karşıya kalmamıza sebep oldu

    Yazar: Melis Zararsız

    Bu coğrafyadan bir polisiye çıkar mı? Son yıllarda Türk yönetmenlerin kafasını oldukça meşgul eden bu soru, birçok Türk polisiye filmi denemeleriyle karşı karşıya kalmamıza sebep oldu. Tür olarak dünya çapında da epey ilgi gören polisiye, gerçekten de coğrafyanın ta kendisinin yapısıyla doğru orantılı olarak çeşitleniyor. Bu türü başlatan Fransız ve Amerikan polisiye filmleri yıllarca birbirini etkilerken, bir yandan da aslında kendi ülkelerinin sosyolojik durumlarından etkilenmekteler. Savaş dönemleri, psikolojik buhranlar, 60'lı yılların değişimleri, 68 kuşağı, suç ve şiddetin artışı, kapitalizmin adaletsizliği ve bunun gibi konular sinemaya doğal olarak yansıdı. Suç ve polisiye filmleri toplumun genel fotoğrafını gösteren filmler olmaya başladı adeta. 70'lerden sonra ise seri cinayetler ortaya çıktı ve her zaman ilginç bir hikayesi olan bu seri cinayetler, polisiye sinemasına da iyi malzeme oldular.

    Türk sinemasına geldiğimizde, son on yılda 9, Sis ve Gece, Polis, Pars: Kiraz Operasyonu, Beyza'nın Kadınları, Ejder Kapanı gibi bazı polisiye film örnekleri, kendilerinden epeyce bahsettirdiler. Bu filmlerin arasında Beyza'nın Kadınları ve Ejder Kapanı, seri katil konusunu Türkiye'de ilk kez film konusu yapmış olmalarıyla bir adım öne geçti diyebiliriz. Av Mevsimi ise gene klasik bir polisiye film örneği.

    Olaya tür açısından baktıktan sonra bir de yönetmen sineması olarak bakarsak, usta yönetmen Yavuz Turgul'un filmografisinde tür olarak bir ilkten bahsediyoruz. Kendisi röportajlarında polisiyeye her zaman sıcak baktığını ve bu türde bir film çekmiş olmaktan mutluluk duyduğunu söylüyor. Filmin senaryosu da kendisine ait ve bu senaryo, filmin başında da belirtildiği üzere, Yavuz Tanyeli'nin bir resim çalışmasından ve o çalışmaya aldığı bir nottan esinlenerek yazılmış: Yeni bir şeylerin görüleceği aralıklar mutlaka vardır. Film gerçekten de bu cümlenin etrafında dönerek bize bir cinayeti betimliyor ve diyor ki, hiçbirşey göründüğü gibi değildir ve görünmeyeni anlamak için perspektifinizi değiştirmek gerekir. Hep aynı yere bakıldığında gerçek kaçabilir oysa açı değiştirildiğinde yepyeni gerçeklerle karşılaşılabilir.

    Filmin dışında dolanmayı bırakıp biraz daha içerden devam edersek her şeyden önce uzun süredir beklenen bir film olmasının sebeplerinden biri Yavuz Turgul ise bir diğeri ise oyuncu kadrosu idi: Cem Yılmaz, Şener Şen, Çetin Tekindor, Okan Yalabık, Melisa Sözen. Hatta ve hatta, son zamanlarda Ezel adlı TV dizisindeki performansıyla adından söz ettiren Rıza Kocaoğlu ve bu filmde küçücük bir sahnede de olsa oyunculuğunu konuşturabilen, Çoğunluk filmindeki performansıyla bu senenin Altın Portakal en iyi oyuncu ödülünü kazanan Bartu Küçükçağlayan. Böyle bir cast ve böyle bir yönetmen bir araya geldiğinde, zaten merakla beklenen bir film çıkıyor ortaya ama film, cast'ına güvenen içi boş bir yapım değil kesinlikle. Oyuncu tahlilleri son derece iyi yapılmış, görüntü yönetmenliği, müziği, temposu hiç aksamayan, kaliteli bir yapım çıkmış ortaya. Ayrıca bu film, özellikle kişiler açısından bakacak olursak, Cem Yılmaz'ın kendini bir sinema oyuncusu olarak baştan aşağı ispatladığı filmdir. Cem Yılmaz, kariyerine karikatürist, daha sonra da stand up komedyen olarak başladığı için ve çok başarılı olup hızla çok yükseldiği için, eleştirmenler tarafından çok da tokat yiyen birisi. Oysa Cem Yılmaz'ın en önemli artıları; zekası, doğallığı ve rahatlığı. Bu meziyetlerin üst seviyelerde olması, kendisini hem mizah alanında hem de sinema alanında başarıya taşıyan etmenler oluyor. Mizah genelde hafife alınan bir şeydir, bu yüzden aslında kendi yazdığı filmleriyle yeteneğini zaten ispatlamış olan Cem Yılmaz, bir başkasının - hem de Yavuz Turgul gibi bir yönetmenin- yönetmenliği ve senaristliğinin altında, büyük ustaların yanında, bu denli farklı (ciddi, sinirli, duygusal, Karadenizli.) bir rolün hakkını bu denli verebilmiş olduğu için bence artık bu anlamda bütün sınıfları geçmiş, iftahar edilecek bir oyuncu haline gelmiştir. Umarım başarıları kıskanmak yerine alkışlamayı da öğrenir toplumumuz ve Cem Yılmaz'ın geldiği noktanın hakkını verir. Şener Şen, Çetin Tekindor gibi usta oyuncuların filme ne kadar yakıştığını ve rollerinin hakkını nasıl verdiklerini anlatmaya gerek duymuyorum. Melisa Sözen'in oyunculuğunu ise - diğer rollerin doğallığının içinde mi göze battı bilmiyorum ama - oldukça yapay buldum.

    Filmde mantık hataları yok mu? Elbette var. "İyi de bu konu kapandı artık, bu meseleyi şöyle şöyle çözeceğine neden uzatıyor ki" gibi kendi kendinize konuşacağınız anlar olacak ama hangi senaryo mükemmel mantık dizgelerine oturuyor ki? Hatta düşündüm de, hayatın kendisi çok mu mantıklı ilerliyor? Hayatı taklit eden sinemanın da bu kadar kusuru olsun elbet. Doğruyu söylemek gerekirse, filmin seyirciyi ters köşeye yatıran, sürpriziyle şaşırtan bir sonu olmasını beklerdim çünkü yakışırdı fakat öyle bir sonu yok ve şunu da biliyoruz ki, bu yönetmenin kendi seçimi. Turgul röportajlarında, amacım o değildi, o zor bir iş, ben böyle bir hikayeye başka bir açıdan bakmak istedim diyor. Filmin sonu aslında sürprizli olmamakla birlikte, niye öyle yaptı da böyle yapmadı ki sorularının cevaplarını açık uçlu bırakarak kendi çapında bir sürpriz de yaratıyor diyebiliriz aslında.

    Son olarak, filmin lirik yapısının da gerçekten etkileyici olduğunu eklemeliyim. Cinayete kurban giden kişinin ara ara yankılanan iç konuşmaları çok etkileyici geldi bana. Filme başka bir ağırlık ve doku katmış. Yavuz Turgul bu farklı denemesiyle filmografisine bir başarılı filmi daha katmış olmanın haklı gururunu yaşıyor olmalı. Kaçırmayın derim.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top