Hesabım
    Ada: Zombilerin Düğünü
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Ada: Zombilerin Düğünü

    Ada: Zombilerin Düğünü

    Yazar: Murat Tolga Şen

    Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; *Gore-topu gibi bir zombi filmimiz oldu nihayet. Eğer türle olan zayıf etkileşimi sebebiyle 197O yapımı Ölüler Konuşmaz ki'yi saymazsak Ada-Zombilerin Düğünü, Türk sinemasının ilk zombi filmi.

    Peki, başarılı mı? Bunu söylemek biraz güç. Filmi proje aşmasından beri takip eden ve destekleyen bir "zombisever" olarak salona heyecanla girdiğimi fakat çıkarken karışık duygulara ve önemli ölçüde hayal kırıklığına sahip olduğumu yazmak zorundayım.

    Ada, deyim yerindeyse koştukça yorulan bir film. Müthiş bir doğallığa ve ilginç diyaloglara sahip giriş bölümünden sonra, zombilerin düğünü basmasıyla birlikte coşacağına sıradanlaşan, akışını yitiren ve kolayca tahmin edilebilir önemsiz bir finale doğru koşan film, çok yakına düşen ama hedefi vuramayan bir ok gibi.

    Ada'nın genç yönetmenlerinin amacının sinema yapmak olduğu çok belli. Özellikle Murat Emir Eren'in yönetmenliğe giden yolunun ilginç bir öyküsü var ve Talip Ertürk'le birlikte korku sinemasına olan düşkünlüklerini göstermek için abartılı olmayan jestler de yapıyorlar. Zombilerin ortaya çıkışının kalitesiz kömür dumanı olduğu varsayımı, açıkça The Return of the Living Dead'e yapılan bir gönderme. Büyü'de profesör rolünü oynamış Nihat İleri ve Küçük Kıyamet'in babası Cansel Elçin'in varlığı da ilginç... Fakat iyi niyetli ve hevesli olmak, ortada gerçekten sağlam bir hikâye yoksa projeyi ancak bir yere kadar kurtarabiliyor.

    Ada, ilhamını özellikle 3 filmden; Cloverfield, [REC] ve Diary of the Dead'den almış ama onlar kadar güçlü ve denenmemiş fikirlerle dolu değil. Onlarca zombi filminde gördüğümüz kaçma ve kovalamaca anları dışında pek bir numarası yok. Zombiler ne Romero'nunkiler kadar hantal ne de Boyle'ınkiler kadar splinter. Makyajlardan özellikle ümitliydim fakat Dükkân-ül Hayal ekibinin yaratıcı işlerini çok fazla göremediğimiz için üzüldüm. Özellikle zombilerin saldırma anlarında Lucio Fulci'nin yaptıklarına benzer yaratımlar görmeyi hayal ediyordum ama hevesim kursağımda kaldı.

    Filmin komedisi her zamanki gibi "Fantastik ortamdaki Türk" klişesi üzerinden yapılıyor ve çoğu anda epey güldürüyor da. "Fantastik" gerçekten de bizim Fransız kaldığımız bir duygu ve bunun verdiği yabancılaşma güzel bir komedi malzemesi. Korku türüne ait bir sinema geleneğimiz olmadığı için de her seferinde bu etkileşimden medet umuluyor. Genç oyuncular, tereddütlerimin aksine rahat bir oyunculuk ve sırıtmayan doğaçlamalarla işi götürüyorlar ama ortada ciddi yazılmış bir senaryo olmayınca onların çabası da bir yere kadar işe yarıyor. Filmi sırtlayan kişi, Murat karakterini başarıyla canlandıran Ozan Ayhan. Umarım ileride çok daha fazla izleme imkânımız olur.

    Ada'nın emek harcanarak ve özenle çekildiğini ama kurgu masasında harcandığını düşünüyorum. Filmin çekimleri için gönüllü zombi olan yüzlerce sinema meraklısı insanın çok daha fazla gözükeceğini sanıyordum. Bu sahnelerin çoğu kurguda atılmış sanırım ama daha da affedilmez olanı filmin yine kurgusal bir zaaftan ötürü önemli bir karakterini tamamen unutmuş olması!

    Blair Cadısı ile denenen ve belli ölçüde kabul gören "el kamerasıyla çekim" etkisi, düşük bütçeli filmlerin bazı özürlerini kapatması ve hikâyeye aktüel gerçeklik katması yanında çoğu seyirci tarafından hoş karşılanmayan ve kocaman sinema perdesinde seyredildiği için ciddi anlamda baş ağrısı, göz yorgunluğu yaratma potansiyeli olan bir teknik. Sonuçta kimse kendi çektiklerini sinema perdesinde izlemiyor. Bu tekniği kullanacak olan yönetmenler kamerayı gereğinden fazla sağa, sola sallamanın izleyiciyi salondan kaçıracağını umarım akıllarında tutarlar.

    Ada, Türk sineması, özellikle de "korku komedi" alt türü için gerekli bir çaba ama yeterli değil. Filmin seyredenlerde tam bir beğeni ve doyum yaratacağını düşünmüyorum. Yine de, genç oyuncularının başarısı, hevesli insanları zombi olarak oynatması ve bir "ilk film" olması ile önem kazanıyor.

    *Gore: Kan gölü anlamına gelen bu kelime aşırı şiddet/vahşet içeren filmleri tanımlar. Romero, Fulci, Bava gibi İtalyan korku ustalarının 70'ler filmleri "gore" tanımının ilk örneklerindendir.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top