Adab-ı Muaşeret
Yazar: Ali ErcivanSon yıllarda Hababam Sınıfı serisinin yeniden canlandırıldığına, Çılgın Dershane gibi filmlerin gişede büyük başarı elde ettiğine şahit olduk. Sinemasal değeri olmayan bu filmlerin yanında, Sınav gibi nitelikli işler de çıktı. Türkiye'de sinema seyircisinin büyük ölçüde gençlerden oluştuğu bir gerçek. Adab-ı Muaşeret de bu kitleye yönelik bir film.
Peki bu tür filmleri kimler izliyor? Adab-ı Muaşeret'e yönelik gençlerden gelen tepkilerin, oyuncuların lise çağlarında karakterleri canlandırmak için fazla yaşlı oldukları noktasında toplandığına Beyazperde'nin yeni SineMasal'ında da rastlıyoruz. Madem insanlar bundan şikayetçi, hepsi otuzlu kırklı yaşlarındaki aktörlerle çekilen Hababam Sınıfı filmlerini hangi milyonlar izledi? Çılgın Dershane nasıl bu kadar iş yapıp bir seriye dönüştü?
Yoksa bu filmler, asıl hedef kitleleri olan gençlere ulaşamıyor mu? Hababam Sınıf'ı Mehmet Ali Erbil, Şafak Sezer gibi medyatik isimler ve serinin şanı; Çılgın Dershane filmleri ise yarı çıplak genç kızlar ve belden aşağı muhabbetler sayesinde mi iş yapıyor? Bunlara sahip olmadığı için mi, Adab-ı Muaşeret benzer bir gişe başarısını yakalayamıyor?
Muadillerine kıyasla, lise çağında gösteren aktörlere sahip olmak konusunda hedefe en çok yaklaşan film yine de Adab-ı Muaşeret doğrusu. Ama bu gençler gerçek hayattakiler gibi mi davranıyorlar? Amerikan filmlerinden fırlamış çeteleşmeler, sistemli dalavereler ve çekişmelerin inandırıcılığı var mı? Maalesef, hayır.
Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi ile "deli saçması"ndan "orijinal"e kadar çeşitlilik gösteren yorumlar alan yönetmen Emre Akay, sipariş üzerine yapılmış gibi duran bu filmi kurtarmak için elinden geleni yapmış. Her ne kadar bir bütünlük göstermeseler de yığınla orijinal fikir ve deneme var Adab-ı Muaşeret'in rejisinde. Sinema üzerine kafa yorduğu belli olan bir yönetmenin, elindeki zayıf senaryoyu ilgi çekici hale getirmek için uğraştığını görmek mümkün bu filmde.
Ancak iş yine senaryoda bitiyor. Her şeyden önce, ortada bir öykü olduğunu söylemek bile zor. Aykut ile yeni geldiği okulun popüler kızı Zeynep arasındaki yakınlaşma; aynı okula müdür olarak atanmış olan babası ile Aykut arasındaki çatışma ve Zeynep'e yıllardır aşık olan Eko'nun Aykut ile çekişmesinden bir öykü çıkabilir aslında. Ama sanki bunlarla ilgilenen yok. Okul yaşamından çeşitli anekdotların arasına sıkıştırılıyor bu öykü parçacıkları.
Böyle düşünüyorum çünkü tamamen bu eksende kurulması gereken finali hazırlayan hiçbir şey yok mesela. Aykut arkadaşlarıyla nasıl yüzleşiyor? Zeynep ile arasını nasıl düzeltiyor? Samimi bir şekilde dans ettikleri noktaya nasıl varıyorlar? Perdede hiçbirinin cevabı yok. Film, babasının müdür olduğunu arkadaşlarından saklayan Aykut'un yalanı ortaya çıktıktan sonra ("Dedik" gibi az rastlanır bir soyadı ile bu nasıl başarılabilir, ayrı bir merak konusu tabii), bir çözüm bölümü kurmuyor. Onun yerine, orijinal Hababam Sınıfı filmleriyle boy ölçüşemeyecek denli düz bir okullar arası yarışma sekansı ve Çılgın Dershane filmlerinden fırlamış bir şarkılı danslı sahneyle apar topar bitiyor.
Karikatür düzeyinde karakterleri ve özgünlükten yoksun, sanki akla ilk gelen fikirlerden oluşmuşa benzeyen senaryosu ile Adab-ı Muaşeret, genç oyuncuların sempatik performansları ve yönetmenin filme can vermek için tüm çabalarına rağmen, muadillerinin yeterince üstüne çıkamıyor. Benzer bir gişe potansiyeli de olmadığı için, kısa sürede unutulmaya mahkum görünüyor