Para-psikolojik sularında Roberto De Niro'lu bir gerilim...
Yazar: Kaan KarsanHoşlanın ya da hoşlanmayın, fark etmez, Rodrigo Cortés, iki sene evvel çektiği ikinci filmi Toprak Altında (Buried) ile saygıyı hakeden bir işe imza atmıştı. Tek bir oyuncuyu ve kamerasını küçücük bir tabutun içerisine hapsederek doksan dakika boyuncatırnaklarımızı yememize sebep olmuştu. Bunun neticesinde kulaktan kulağa fısıldanan ilk filmiyle küçük çaplı bir fenomenbahşeden Rodrigo Cortes'in artık daha büyük, daha geniş bir film çekmesinin zamanı da gelmişti. İşte o film, Robert De Niro'lu, Sigourney Weaver'lı, Cillian Murphy'li Medyum (Red Lights)...
Bir süre önce vizyona çıkan Lanetli Ruh (Emergo)'nun senaryosunu yazarak para-psikolojik sulara kapıldığının ilk sinyallerini veren Rodrigo Cortes, Medyum ile Emergo'ya oranla çok daha iddialı bir işle karşımıza geliyor. Tamamen ‘pozitivist' iki bilim insanı, olağanüstünün aslında olağan bir şey olduğunu iddia eden ‘şarlatan'lara karşı bir savaş veriyorlar. Evlere musallat olan perilerin, insan benliğini ele geçiren hayaletlerin, kısacası dünyayı algılayabildiğimizin ötesinde konumlandıran para-psikolojik olguların karşısına dikiliyorlar. Ancak karşılarında insanları kendisine inandırmak konusunda kusursuz bir kudreti olan bir şahsiyet olan Simon Silver var.
Medyum (Red Lights), yönetmeninin de becerisiyle teknik anlamda hiçbir problemi olmayan, hatta genel olarak diyaloglarıyla da vasatın üstüne çıkmayı başarabilen bir film. Kendi sonunu hazırlayan ve bir çıkış noktası olarak parlak bir yansıması olan fikri ise asıl meziyeti (yoksa meziyetsizliği mi demek daha doğru olur?) Daha önce gerilim filmlerinin pek de kulaç atmadığı sularda yüzen film, metinsel altyapısının da başarısıyla oldukça sağlam bir yapı kuruyor. İlk anından itibaren seyircisini avucuna alarak kendi yönelimleri peşinde sürükledikçe sürüklüyor. Gerçeklerle yalanları objektif bir düzlemde çarpıştırarak tıpkı karakterleri gibi pozitivist bir noktaya varacağını müjdeliyor, daha doğrusu, seyircisini buna hazırlıyor. Her şey yolunda giderken, Cortes, filmi, filmin sonunu hazırlayan viraja kendisi sürüklüyor.
Rodrigo Cortes, ilk sahnesinden öyküsünü ağır ağır ören filmine oldukça basmakalıp bir kötü adam karakteri eklemliyor. Robert De Niro'nun filmi pek umursamayan ve kendi kendine eğlenen performansıyla boyut kazandıramadığı Simon Silver karakteri, filmin bol ciddiyetli yapısını fazlasıyla zedeliyor. İyiliğin ve kötülüğün süper kahraman filmlerinin genel çatısını benimseyen cinsten bir yönelimle karşımıza geliyor olması, farklı bir yoldan yürüyecekmiş gibi görünen Medyum'u maalesef bir anda sıradan bir çizgiye indiriyor.
Bir anda ağır aksak bir şekilde yürümeye başlayan film, kendini dönüştüren seçimiyle yeni bir atmosfer kuruyor. Bu atmosfer işlemiyor olsa da bir şekilde izleyiciyi kendisine bağlamayı başarıyor. Bu aşamadan sonra filmi finaline hazırlayan Cortes, sürpriz son merakına kapılarak, son ve belki de en büyük diyebileceğimiz hatasını yapıyor. Filmin sürprizini bozmamak adına daha fazlasına girmeyelim ama yüz dakika boyunca anlattığı öyküyü başkalaştıran bu tercih, seyircide tuhaf bir kandırılmışlık hissi yaratıyor. Medyum'un farklı bir film olma potansiyeli varken, maalesef bu tercihle ortadan kalkıyor.
Sonuç olarak Medyum (Red Lights), Cortes'in yeteneklerine olan inancımızı silikleştirecek bir film değil; ancak yönetmenin karar verme becerisinin zayıf olduğu yönünde bizleri ikna etme kapasitesine sahip. İyi bir senaryo yazarıyla birlikte iyi işler yapabileceğine inancımız olan Cortes'in acilen yetenekli bir yazar bulması gerekiyor. Aksi takdirde kendisi parlak fikirleriyle ve sönük yönelimleriyle kaybolacakmış gibi görünüyor.
Gerilim ve dram sineması tercih eden seyirciler için 28 Aralık vizyon alternatifleri arasında...Kaan Karsan
kaankarsan@gmail.com
twitter.com/karsan