Mucize Nerede?
Yazar: Ayşegül KesirliSinemada bir filmi izlerken hayal kırıklığına uğrayıp, o an elimden hiçbir şey gelmemesinin acısıyla pozisyondan pozisyona girmeyeli çok zaman olmuştu sanırım. Ancak Sinema Bir Mucizedir'i izlerken gerçekten üzüldüm. Çünkü bir Türk Filmi vizyonda her hafta karşılaşılabilecek bir şey değil, altyazı okumaktan hoşlanmayan herkes özensiz de olsa Türk Filmi görünce sinema salonlarını dolduruyor nasılsa gibi bir tavırla karşılaştım filmde. Seyircisini fazla ciddiye almayan bir film sanki diye düşünüp durdum. Bu fikir filmin başından sonuna dek beni rahat bırakmadı bir türlü.
Sinemacı bir adamla küçük bir çocuğun arasında geçen hikaye, Tunç Başaran'ın seneler önce kafasında tasarladığı bir proje. Uzun zaman sonra Memduh Ün tarafından sahip çıkılan bu proje, senaryo aşamasında yapılan birkaç değişikliğin ardından Sinema Bir Mucizedir isimli bir filme dönüşüyor. Ün'ün çekimlerin tam ortasında rahatsızlanması sebebiyle de hikaye esas sahibine geri dönüyor ve film Tunç Başaran tarafından tamamlanıyor. Ancak hem görsel hem de kurgusal olarak Başaran'ın masalsı tarafı ile Ün'ün gerçekçi olma iddiası birleşince ortaya kendi içinde çelişen bir film çıkıyor.
Güneydoğu Anadolu'da ilk defa sinema salonu açan, sinemasını öğrencilere bedava yapan, halkın eğitimine son derece önem veren bir Kurtuluş Savaşı gazisi Nakip Ali. Günümüzde dahi efsaneye dönüşmüş bir isim. Sinema Bir Mucizedir'in de baş karakterlerinden biri olan Nakip Ali'nin, bütün filmi sırtında taşıyabilecek kadar güçlü, ayakları yere basan, iyi tasvir edilmiş bir karakter olması beklenirken sadece "baş karakterlerden biri" olarak kalmasının sebebi ise filmde kimin veya neyin öyküsünün anlatıldığının belli olmaması.
Zaman zaman 50'li yıllarda Türkiye'de yaşanan siyasi değişiklikleri ve sosyal yaşamı, zaman zamansa küçük bir çocuğun bir sinema patronuna beslediği hayranlığı ve bir komşu kızına duyduğu saf aşkı konu edinen film kendi hikayesi içinde kaybolan bir yapıya sahip. İçinde barındırdığı hiçbir hikayeyi tam olarak anlatmayan, her birine şöyle bir ucundan değinen film, böylelikle öykülerde öne çıkan hiçbir karakteri de tam anlamıyla tanıtmıyor.
Karakterlerin kendi dünyalarına ve içlerinde yaşadıkları çatışmalara bir türlü ulaşamayan bizler de, filmle duygusal bir bağ kurmakta oldukça zorlanıyoruz. Bir yerden sonra da böyle bir bağ kurma çabasını bir kenara bırakıyoruz. Filme uzaktan bakıp, niçin bir türlü karakterlerin içinde olduğu, hikayenin akıp gittiği boyuta ulaşamıyorum diye düşünmeye başlıyoruz. Tam bu noktada sesle ve oyunculukla ilgili aksaklıklar gözümüze çarpmaya başlıyor. Karakterlerin yaptıkları her hareketin nedenini sorgular oluyoruz. Aramızda kurulması gereken duygusal bağın yerini içten içe bir sinir olma hal, alıyor. Yavaş yavaş filmden kopuyoruz. Ekranda gördüğümüz hiçbir şey bize inandırıcı gelmemeye başlıyor.
Eğer hikayenin masalsı ve mitik tarafı görsele ve karakterlerin davranışlarına yansıtılabilseydi, gördüklerimiz bizlere inandırıcı gelmese bile içimizde bir duygu yoğunluğu oluşabilir ve bu durum filmden kopmamıza engel olabilirdi belki. Çünkü gerek şehrin sakinlerinin gerekse hikayesinin içinde filmin ihtiyacı olabilecek tarzda bir masalsılık var. Ancak hikayeye katılan tüm gerçekçi öğeler görselleştiğinde filmden bu özelliği çalıp götürüyorlar. Filmlerden kaçmışçasına giyinmiş ortada dolaşan veya doğal halleriyle bile yan yana geldiklerinde bir film sahnesini hatırlatan davranışlarda bulunan tüm karakterler gerçekçi bir atmosferin içinde sadece komik duruma düşebiliyorlar. Sinemanın gerçekten de bir mucize olabileceği duygusu bizlerden koparılıyor. Bu duygu sadece bir güldürü unsuru olabiliyor. Üzerimizde iz bırakacak bir duygu yoğunluğu yaşatamıyor maalesef.
Sinemanın bir şehrin tek eğlencesi olabileceği, şehrin insanlarını hem duygusal hem kutsal hem de hayal gücü bakımından besleyebileceği, onları eğitebileceği fikrine gönülden inanıyoruz. Bu sebeple sinemanın zaman zaman bir insanın tek kurtarıcısı olabileceğini de biliyoruz. Ancak bu fikre Sinema Bir Mucizedir'i izledikten sonra kapılamıyoruz. Daha önce belki kendi yaşamımızda, belki de filmlerde deneyimlediklerimiz hissettiriyor bizlere bunu. Ve yine aynı deneyimler bu filmin sahiciliğine gölge düşürüyor ve sadece eleştirel bir gözle baka kalmamıza neden oluyorlar.