Sonsuz
Yazar: Murat ÖzerYakında "Acı" adlı 'son derece kişisel' filmini de izleyeceğimiz Cemal Şan'ın 'ısmarlama' projesi "Sonsuz", başrollerden birini de üstlenen Ferhat Gündoğdu'nun yapımcı olarak da karşımıza çıktığı bir 'acı hayatlar' hikâyesi anlatıyor bizlere.
Kanser tedavisi gören iki adamın (ki birbirlerinden alabildiğine farklı kişiliklere sahiptir bu iki adam), rastlantıyla ellerine geçen bir çanta dolusu parayla çıktıkları yolculuğun onlara yaşattıkları üzerinden yürüyen hikâye, iki adamın bir tür 'ağabey-kardeş' ilişkisine doğru yelken açarken, öte yandan da peşlerindeki 'paranın sahibi'nin baskısıyla farklı ve tehlikeli bir yöne doğru ilerliyor. Trajediyse böylesi bir hikâyenin olmazsa olmazı haline geliyor anlayacağınız üzere...
Bütün önyargılarımızdan arınmış biçimde izlediğimiz "Sonsuz", özellikle kahramanların yola çıkmadan önceki ilişkilerini yansıtan ilk bölümlerde belli bir dinamizme ve dramatik bütünlüğe sahipken, iki adamın yola çıkışlarıyla yalpalanarak ilerlemeye çalışıyor. Kanser hastası olmanın bir araya getirdiği 'farklı dünyalar'ın insanlarının yaşam koşullarını, bu hastalıkla savrulan hayatlarını ve bulundukları ortamla kurdukları ilişkiyi çok sağlam değilse de bir çırpıda yıkılacakmış gibi görünmeyen bir temele oturtan Can Sinan imzalı senaryo, Şevket Çoruh'un canlandırdığı 'mafya babası seri katil' karakterinin karikatür özellikleriyle fazlaca sarsılıyor. Bir trajedinin ipuçlarını vermesine karşın, bu karakterin varlığı ve 'gerçek dışı' eylemleriyle traji-komik bir yapıya teslim olan hikâye, onun inandırıcılıktan uzak görüntüsünün kurbanı oluyor. Baktığımızda, hikâyenin böylesi bir karikatürizasyona ihtiyacı olduğuna dair herhangi bir upucuyla karşılaşmıyoruz. Daha da önemlisi, hikâyenin bağlantı noktalarına sirayet eden 'dominant' bir etkisi var bu karakterin, ki 'küçük adamın trajedisi'ni yerle bir ediyor her geçen dakika, inandırıcılık neredeyse sıfır noktasına kadar iniyor böylece.
Ferhat Gündoğdu'nun canlandırdığı merkezdeki karakter, geçmişindeki gizemle filmi belli bir yere kadar taşıyor, hatta sonuna kadar bu gizemin ardındakileri öğrenme isteği veriyor izleyiciye. Ancak başlangıç noktasıyla bitiş çizgisi arasındaki boşluğu doğru hamlelerle doldurmanın üstesinden gelemiyor yönetmen Cemal Şan. Senaryonun bu anlamdaki zayıflığı da etkili oluyor tabii bu anlamda. İki saat boyunca 'yolculuğun gerekli olduğu'na inanmak istiyoruz, ama bize verilenlerle bunu başarmamız mümkün görünmüyor.
Buradaki senarist ve yönetmen zaaflarını oyuncular da kapatamıyor ne yazık ki. Ferhat Gündoğdu, öyküye uyum sağlayan fiziksel avantajlarıyla belli bir yere kadar işini yapıyor görünse de, İsmail Hacıoğlu ve Şevket Çoruh'un 'zorlama' performanslar sergiledikleri apaçık. 'İnanmamış' olduklarını bize her sahnede hissettiriyor bu iki aktör. Bu anlamda parsayı toplayansa diğer aktörlere göre daha kısa bir role sahip olan deneyimli oyuncu Süleyman Turan oluyor, belki de kendisini oynamanın getirdiği rahatlıkla.
Yeşilçam sinemasına bir tür saygı duruşunda da bulunuyor "Sonsuz". Süleyman Turan özelinde bu tür sinemanın samimiyetine sık sık vurgu yapan film, 'insan olmak' üzerine dersler vermeye de çalışıyor bir yandan. Ama bunların didaktik hamlelerden öteye gidememesiyle bir kez daha sendeliyor, 'doğru'yu gösterme çabaları heba oluyor. Ve de neyin doğru, neyinse yanlış olduğu yönünde 'keskin' kararlar veriyor, ki hayatın pek de bu minvalde yürümediğini hepimiz biliyoruz ve inanamıyoruz filmin doğrularına.